into the wild

/ 2
Neden bilmiyorum ama her izlediğimde tüylerim diken diken olur. Farklı bir büyüsü var.
2014 yılında lise yeni bitmişti, tornacı da çalışmaya başlamıştım. Gece vardiyasındayken saat 04.00 da işi bırakmış bu filmi izlemeye başlamıştım yarısını fabrika da izledim. Geri kalan yarısını eve gelince devam ettim. Filmi de sabahın ilk ışıklarıyla bitirmiştim. Gecenin iş yorgunluğu, hayattan, düzenden sıkılmışlıkla izlediğim bir filmdi. Film bittiği zaman uyumak içim gözlerimi kapattığımda “Lütfen film rüyamda devam etsin, bitmesin” diye sayıklayarak uyumuştum. Ve filmden aşırı derece etkilenmiştim. Rahat 2 hafta kendime gelemedim. Hep bir kaçış isteği içim de filizlendirmişti. Nitekim aşırı etkilendiğim, efsane film.
Sonunun çok yavan olduğunu söyleyebilirim daha guzel olabilirdi
Son zamanlarda gösterişçi doğa sever arkadaşların popüler kültür öğesi. Ortamda konusu döner ve birisi izlememişse o kişiyi linç ederler.
tam bir "doğaya nasıl gidilmez" filmidir. güzel filmdir, orası ayrı. ancak mccandless tapılacak, örnek alınacak bir karakter değil. ona özenmek yerine, hatalarından ders almak gerekiyor. çünkü onda aptallıkla maceraperestlik arasındaki farkı net bir biçimde görüyoruz. doğa hata affetmez, affetmiyor. doğada olmak onu çok iyi tanımayı ve tedbirli olmayı gerektiriyor. christopher mccandless, topluma attığı ergen atarının bedelini çok ağır biçimde ödüyor.
kaybolduktan sonra izlediğim ve benim için bir takım şeyleri anlamaya başlatan filmdir.
Bu filmi izledikten sonra oturdum ve günlerce düşündüm, daha sonra kendi kendime neden bende yapmıyorum dedikten sonra bilet alıp 20 günlük ilk yurt dışı seyahatimi gerçekleştirmiştim.
Film hakkında söylenebilecek şeyler söylenmiş fakat albümde yer almayan asi kız ile kitap sattıkları sahnede çalan o kısa müzik nasıl güzel, nasıl beni benden alıyor anlatamam..

selling books
film jihn krakauer'ın 1996 yılında yayımlanan christopher mccandless adlı gencin yaşamış olduğu maceraları anlatan 2007 yapımı sinema filmidir. filmin baş karakteri olan christopher mccandless'i emile hirsch oynamaktadır. filmi izledikten sonra alıp başını gitme hevesiniz oluşabilir.

ayrıca filmin müziklerinde eddie vedder'ın büyük katkısı vardır.

--- spoiler ---
anladığım kadarıyla filmin vermek istediği ana mesajı şöyle özetleyebilirim. "mutluluk paylaştıkça güzeldir."
--- spoiler ---


benzer film tavsiyeleri için; (bkz: yaban)
nam-ı diğer alexander supertramp gerçek ismiyle christopher johnson mccandless'in hayatını etraflıca anlatan filmdir. yönetenliğini büyük hayranlık duyduğum, milk filminde de şahane bir işe imza atmış olan sean penn yapmıştır. süperberduş beni gezgin ruhu ve maceraperestliğinden çok topluma yaklaşımı, ahlaka bakış açısı, aileyi ve yaşam alanını sorgulaması ile etkiledi; bir kız kardeşin ağzından hikayenin anlatılması ise hepten içime dokunan noktalardan oldu.

sevgi temelli şeyleri izlemeyi, okumayı çok seviyorum; bu içlerinde belki de en iyisiydi. karşılaştığımız her insanın bir hikayesi vardır ve biz her zaman o hikayeye dokunamaya biliriz bu özel bir yetenektir, alex dokunduğu herkesin bütün hikayelerini sarıp sarmalıyor.

ah yeter, çok ağladım, çok düşündüm, daha çok da yazacağım ama şimdilik onun bir sözüyle sonlandırayım:
"mutluluk sadece paylaşında gerçektir"
ve gökyüzü yine çok güzeldi.
/ 2