#tüm seyyahat başlıkları

18 Mart 1915 Yer: Çanakkale

I. Dünya Savaşının kaderinin çizildiği günlerden belki de en önemlisiydi. İngiltere ve Fransa, Almanlara karşı zor duruma düşen Rusya´ya yardım edebilmek için Boğazların kontrolünü ele geçirmek zorunda olduklarının farkındaydılar. Aslında hasta adamın savaşın içine çekilmesi onlar için iyi olmamıştı. Bir sürü yeni cephe açılmış ve güçlü Alman ordularına karşı kuvvetlerini bölmek zorunda kalmışlardı. Winston Churchill´in -dahiyane- fikri İtilaf Devletlerinin rahatlamasını sağlayabilirdi. İngilizlerin önderliğinde kurulan armada şimdiye kadar tarihin gördüğü en büyük savaş filolarından biriydi. İçlerinde Queen Elizabeth ve Inflexible gibi 18 adet efsanevi zırhlının da bulunduğu 3 filo Çanakkale Boğazı açıklarına dizilmişlerdi. İtilaf Donanmasına Sir Ian Hamilton kumanda ederken; Türk savunma birliklerini, Alman Otto Liman von Sanders yönetiyordu. Savaştan önce İngiliz gazetelerinin hepsi neredeyse aynı şeyi söylüyordu. "5 Çayını İstanbul´da İçeceğiz"

İlk atış Cornwallis zırhlısından geldi. Daha sonra İtilaf Donanması boğazın iki yakasındaki Türk tabyalarını top atışına tutmaya başladı. 500´e yakın düşman topuna karşılık 150 adet Türk topu savunma görevini üstleniyordu. Uzun süren bombardıman sonrasında birlikler Türklerin savunma güçlerini tükettiklerini düşünerek boğazı geçme girişiminde bulundular. Mayın temizleme gemileri bir gün önceden boğazı tehlikelerden arındırmıştı. Ancak bilmedikleri bir şey vardı. İngilizlerin boğazı temizlediği günün gecesi Nusret Mayın Gemisi´nin mürettebatı büyük bir tehlikeye atılarak Almanlar tarafından işe yaramaz diye çürümeye terk edilen yerli malı eski tip mayınları boğazın serin sularına yerleştirmişti. 18 Mart günü başlayan düşman harekatında boğaza giren gemilerden Bouvet, Ocean ve Irresistable, Nusret´in döşediği mayınlara çarparak sulara gömüldü. 6 saat 45 dakika süren bombardıman sonucu iki İngiliz, bir Fransız zırhlısı battı; bir İngiliz, iki Fransız zırhlısı ağır yara aldı, üç gemi karaya oturdu. Osmanlı tarafındaki zaiyat ise kırk dört şehit, yetmiş yaralı, sekiz top idi.

Boğazı geçemeyen İtilaf orduları kara harekatını denemeye karar verdiler. Bunun için uzak sömürgelerden asker toplanmaya başladı. Bu karma orduda en fazla ANZAC denilen Okyanusya birlikleri yer almaktaydı. İngiliz ve Fransızlar kendi savaşlarında kendi insanlarını feda etmek istemiyordu...

Savaş olanca acımasızlığıyla başlamıştı. 1. Dünya Savaşı´nın en ağır kara savaşı her iki taraf için de halen acılarla hatırlanmaktadır. 25 Nisan günü 70000 itilaf askeri Seddülbahir ve Arı Burnu´na çıkarma yaptı. Arı Burnu´na çıkan birlikleri Mustafa Kemal´in komuta ettiği 16. Tümen karşıladı. Mustafa Kemal´in düşman saldırısıyla ricata başlayan birliklere verdiği ünlü emir buradaki çarpışmalar sırasında yaşanmıştır: "Ben size savaşmayı değil, ölmeyi emrediyorum..." Mayıs, Haziran ve Temmuz aylarında süren kanlı çarpışmalar ve destansı direniş üzerine İngiliz ve Fransız birlikleri 9 Ağustos ve 20 Ağustos´ta iki büyük saldırı daha düzenledi. Ancak imkanları kısıtlı Türk birliklerinin ölümün üzerine atlayışlarına şahit oldular ve geri dönmek zorunda kaldılar. Uzun süren savaştan herhangi bir sonuç alamayan ve birlikleri içerisinde büyük huzursuzluklar gösteren İtilaf devletleri Kasım 1915´te çekilmeye başladılar ve 9 Ocak 1916´da son birliklerini de yarımadadan çıkardılar.

10 ay kadar süren savaşta 253.000 Mehmetcik şehit düştü. Kimi kaynaklara göre 252.000 kimine göre ise 300.000´e yakın düşman Gelibolu´da hayatını kaybetti. Dünya tarihinin en kanlı savaşlarından birine sahne olan Gelibolu´da metrekareye 60 kg mermi düşmüştü. Öyle ki savaş meydanında birbirlerine çarpıp yapışmış halde duran mermiler bulundu. Bir tebaanın vatanını savunurken gösterdiği fedakarlık nice destanlara sebep oldu. Kınalı kuzular, Oruçoğulları, Seyit Çavuşlar ve daha niceleri... Kahraman Mehmetcik tarihe tekrar tekrar okunması gereken bir hikaye bıraktı...

"Vurulup alnından tertemiz uzanmış, yatıyor
Bir hilâl uğruna ya Rab, ne güneşler batıyor"
Birçok kişinin önyargıyla baktığı bu eşsiz ülke hemen hemen herkesi şaşırtmayı başarabilir. Muazzam insanlar, çok güzel kültürler, harika yerleri görebilirsiniz. Hakkını asla ödeyemeyeceğiniz dostlar edinebilirsiniz bu ülkede. İlk bir iki gün “bu nasıl ülke lan böyle” diyebilir ama daha sonra “bir bahane olsa da tekrar gitsek” diyebileceğiniz ülke olabilir İran.