Matematikle pek aram olamamasına rağmen sırf fen bilimlerini çok sevmem ve başarılı olmamdan ötürü seçtiğim bölümdür. Ayrıca zaten yazmaya olan eğilimimin mesleki olarak fikrimi değiştirdiği son seneye kadar ben lisede ilk 3 yıl boyunca net olarak “astronomi ve uzay bilimleri” okuyacağımdan emindim. Ki hala acaba bu bölümde ikinci üniversiteyi mi okusam diye düşünmüyorum değilim. Fakat bilmiyorum belki okurum belli mi olur içimde hala istek var. Yav ben konuyu yine nereye sürükledim böyle. Neyse işin özü tüm bu etkenler dışında lisede sayısal okumanın en güzel yanı iyi dostluklar edinmeme ve iyi bir sınıf ortamına sahip olmama yol açtı. Yani gazetecilik mesleğini seçmeme rağmen iyi ki sayısal sınıfında okumuşum diyebiliyorum. Keyifli bir deneyimdi benim için ve zaten matematik dersini sırf ders çalışmadan yapamadığım bir zorluğu olduğu için sevmiyordum onun dışında biyoloji, kimya ve fizik derslerini çok seven biriyim tabi lisede fizik dersinden soğutan hocamız yüzünden uzaklaşmıştım biraz ama yine de severim.
bazı zamanlarda* yapan kişiyi silivri yollarına düşürme tehlikesi taşıyan eylem olmakla birlikte sözlüğe giren her kişinin en azın bir kere yaptığıdır.
kendisiyle kurulan bağ sonucu aileden biri olması, bazen okuduğun şeyin sonunu kestirebilirken bazen de tıpkı bir yakınınız gibi sizi şaşırtması, bambaşka bir şey yapması gibi durumlara sebep olandır. benim için sabahattin ali'dir. keşke o faşizan düzene ve katillere kurban gitmeseydi ve daha da yazmaya devam etseydi. mesela kuyucaklı yusuf yarım kalmasaydı, düşündüğü üçlemeyi bitirebilseydi. belki bir ince memed daha kazanırdık, çukurova'da değil de edremit körfezi'nde destan yazanından...