uçuyor yıldızlara müptezel bayan !

HATTA BELKİ BAYANLARIN BİLE BÖYLE UZAYA GİTME HAYALLERİ OLABİLİRMİŞ DİYOR REİS
vapurdan simitle beslediğimiz martının aslında etçil (et yiyerek beslenen/etobur) canlı olması gerçeğidir. hayvan aç kalınca sizin attığınız herhangi bir besini tabii yiyebilir. bu onun doğasının taşfırın simit yemek olduğu anlamına gelmemektedir.

kaldı ki yapılan araştırmalar martıların midelerinde çokça miktarda plastik olduğunu göstermektedir. bu da insanlık olarak toplamasını beceremediğimiz ve sağa sola savurduğumuz plastiklerin doğaya verdiği zararın sadece bir örneğidir. bu sebepten bir süre sonra da martıların nesli tükenme tehdidi vs oluşursa hiç şaşırmam.
kaynak

çok yeni bir haber olmamakla birlikte bu adam bile yaptıysa vardır bir bildiği diyerek bantçıya doğru gidiyorum şu an.
Mostar yakınlarındaki şirin köy. Osmanlı zamanından kalma Bektaşi tekkesine de ev sahipliği yapmaktadır. Hazır oralara kadar gitmişken alabalık yemeyi unutmayın.
Aslında " hak ettiği halde nobel edebiyat ödülü'nü alamayan ünlü yazarlar " olacak başlıktır.

Rus edebiyatı,hatta bir tık ileri gidiyorum, edebiyat denince akla gelen ilk isimlerden biri olan Tolstoy bu yazarların başında gelmektedir.
Tolstoy, edebi dehasının yanı sıra sıra dışı kişiliğinden ötürü yaşadığı dönemde dünyanın en ünlü insanlarından da biriydi. Hem ödül verilmeyen yazar, hem de ödülü reddeden yazar olarak bu listenin en başında yer alıyor. Hikâye şöyle: Nobel’in ödül alacak yazarlarda aradığı en önemli kriter, “Edebiyat alanında, ideal doğrultuda en seçkin çalışmayı üretmiş kişi” olması. 1901’de yapılan ilk ödül töreninde; ödülün ilk sahibi olarak konuşma yapmak üzere kürsüye çağrılan kişi ise Sully Prudhomme’du. Oysa pek çokları Nobel’in Tolstoy’a verileceğine kesin gözüyle bakıyordu. Gelgelelim, Tolstoy, Kilise’nin otoritesini reddetmiş, bu yüzden tam da o yıl aforoz edilmişti. Varlıklı ve soylu bir aileden gelen Tolstoy, zorla ele geçirildiğine inandığı için özel mülkiyete ve devlete de karşı çıkmıştı. Tolstoy’un bu kökten muhalif son derece idealistik tutumu, eserlerinin “yeterince idealistik” olmadığı gerekçesiyle İsveç Akademisi üyelerinin ilk Nobel’i ondan esirgemelerine neden olacaktı. Uzun yıllar sonra açıklanacak tutanaklarda, seçici kurul üyelerinin, özellikle din konusundaki “eksantrik” anlayışından ötürü, ödülü Tolstoy’a vermekten kaçındıkları ortaya çıkacaktı. Takvimler 7 Ekim 1906’yı gösterdiğinde ise Rusya Bilimler Akademisi, Tolstoy’u tekrar Nobel’e aday gösteriyordu. Yazar bu duruma hemen müdahale etti. Arkadaşı Fin yazar Arvid Yarnefelt’e yazdığı mektubunda ödülün kendisine verilmemesi için elinden gelen her şeyi yapmasını rica etti. “Eğer ödülü bana verirlerse, bu durumda ödülden vazgeçmem hiç hoş olmayacak” dedi. Yarnefelt, adaylığı reddeden Tolstoy’un ricasını yerine getirerek ödülü Giosue Carducci’ye verdi. Bu karara oldukça sevinen Tolstoy, kendisini mektup yağmuruna tutup İsveç Akademisi’nin bu kararına tepki gösteren yazar dostlarına ve hayranlarına hitaben yazdığı mektubunda şöyle diyor: “Değerli dostlar, Nobel Ödülü’nün bana verilmediğini öğrenince ne kadar sevindim bilemezsiniz. Her şeyden önce, o parayı nasıl kullanacağımı bilemeyecektim, böyle bir dertten kurtulmuş oldum. Hiç kuşkum yok, bu ödül parası, tıpkı her türlü para gibi, olsa olsa kötülük getirebilir. İkincisi, hiç tanımadığım insanlardan bu kadar çok sevgi ve destek mektubu almak beni onurlandırdı. Lütfen, en içten şükranlarımı kabul edin."


Kaynak: listelist
Benim için 2012-2013 yıllarını kapsayan dönemdir. Hiç gitmediği ülkelere gittim*, ilk okyanus aşırı seyahatimi gerçekleştirdim*, aşık oldum, 3. Fatih terim döneminde 2 lig şampiyonluğu gördüm, didier drogba ve wesley sneijder i galatasaray formasıyla canlı izledim, gezi olaylarında bu ülkeye ve gençliğine olan inancım hiç olmayacak kadar arttı. Bence efsane zamanlardı.
İlk akla gelen paris 'tir. Hatta bunun tıpta bir adı bile var.
(bkz: paris sendromu )
Kısaca paris'e gelen japon turistlerin kültür ve dil farkı dolayısıyla yaşadıkları psikolojik rahatsızlık olarak çarpıntı, nefes darlığı ve hissiyat değişikliği şeklinde tanımlanan hastalıktır.
Tam hali "2020 yılında Türkiye'de mutsuz insan sayısının artması" olan başlık.

türkiye istatistik kurumu (TÜİK), Yaşam Memnuniyeti Araştırması 2020 sonuçlarını bugün yayımladı. TÜİK’in verilerine Türkiye’de mutlu olduğunu beyan eden 18 ve üzeri yaştaki bireylerin oranı, 2019 yılında yüzde 52,4 iken 2020 yılında yüzde 48,2 oldu.

haberin tamamı
hep ekleyip çıkarıp yine istediği rakamı yazıyor gibi geliyor bana.

''- sana bu olur abi.'' laf da bu.
ilk duyduğum günden bugüne baştan aşağı saçma gelmiş vaattir.

diskura göre sevilen hatun kişiye seven er kişi tarafından söylenmesi gerekli bir hayal cümlesidir. "benimle olursan rahat edersin" algısı içerir. bununla birlikte er kişi "ben sıcak sudan soğuk suya sokmayacağım dedim. bu mantığa göre hep soğuk suda kalabilir. oyna devam" da diyebilir. genelde de olay yüksekten atan er kişilerce bu önerme köprüyü geçene kadar olacak şekilde kullanılır.

kandırmayın evlenmeye meftun türk kadınını diyeceğim birden gülme geliyor. efendiler siz iyisi mı bildiğinizi okuyun, efendi erkek oldum gönül işleri sürecinde en afilisinden dayak yedim. ben yandım siz yanmayın ve mümkün mertebe elinizden geleni ardınıza koymayın. aksi durumda super mario gibi kafanızı tuğlalara vurup altın çıkarma mecburiyetinde kalabilirsiniz benden söylemesi.

not: başlık güldürürken düşündürme maksadıyla açılmıştır.