son zamanlara sıkça duyduğum olay. söylenilene göre mideyi sakin tutması yüzünden başvurulan seçenekmiş. deneyimleme şansımda oldu yapmayın, etmeyin güzelim rakıya da kıymayın derim.
düşük faiz üreten para biriminden borçlanıp, yüksek faiz veren para birimine geçiş yapılmasını amaçlayan yatırım politikasıdır.

nasıl oluyor derseniz, bir japon ya da abd vatandaşı, kendi ülkesinde sıfıra yakın faiz oranlarından kredi çekebilir ve sonrasında türk lirasına yatırıp faiz kazancı elde eder. sonrasında çektiği krediyi ödemek için parayı tekrar kendi para birimine çevirir ve arada kalan fark da "carry trade" karı olur. buradaki risk ise tl'nin diğer para birimleri karşısında sert hareketle devalüe edilmesi riskidir. (dolar 3.90'ken bu hareketi yapıp, 3.44'te çıkarsanız gibi örneklerden söz ediyorum.)

ülkemizde sürekli faiz ile ilgili atıp tutan politikacıların, büyümeyi kuvvetlendirme uğruna verdiği teşviklerle enflasyon artışı da eklenince eninde sonunda düşülen açmaz bu olmaktadır. faiz lobisi diye "fiili" olarak bir grup zaten gelen iktidarın öncesinde de sonrasında da bulunmaktaydı.
son söz: popülist politikalar ile gündemi meşgul edenlerin, aldığı iktisadi kararların rasyonelliğini tartışmayanların sonu bu olur.
hiç beklenmeyen bir sonla biten filmlerdir. adeta penaltıda ters köşeye atlayan kaleci etkisi yaratır.

konuyla ilgili en sevdiğim film başrollerinde kevin spacey ve kate winslet'ın oynadığı the life of david gale filmidir. (filmin türkçesi yaşamla ölüm arasında'dır.)

izlemeyen arkadaşlara şiddetle tavsiye edilir.
Karabük'te bulunmaktadır, kamp için mutlaka gidilmesi gereken bir yerdir. Sessiz sakin ve uçsuz bucaksızdır.
Bir kişi ile müthiş bir flört döneminiz olmuştur, onun aşkıyla yanıyor tutuşuyorsundur, tüm arkadaşların seni gaza getirir, sen en güzel mekanı ararbulursun ve ardından bu cümle gelir.

Acı verir, ama sana hayatı öğretir.
boris vian ve john steinback'in eserlerinden kopyala yapıştır yapılmış ve sahneye konulmuş kaliteli bir tiyatro oyunu.

geçtiğimiz hafta sonu itibariyle fatih reşat nuri güntekin sahnesinde (unkapanı) izlediğim harikulade oyun. detaylara gelecek olursak;

- metin çok iyi kurgulanmış ve sonuçlanmış. arada şu da olsa bu da olsa diyeceğim hiçbir şey bulamadım.
- sahne, konsepte özenle uydurulmuş ve bilhassa asılı botlar tek kişilik oyunun ne denli kalabalık olduğu duygusunu oluşturmuş.
- mert turak'ı daha önce sahnede izlememiş biri olarak kendisinden özür dileyerek başlamak istiyorum. böyle bir performans olamaz, birden fazla karakter bu kadar güzel canlandırılamaz! mest oldum, kafaca savaşa gittim geldim! helal olsun, yolun da sonuna kadar açık olsun!
- negatif eleştiriyi tabii ki sona sakladım: ey bir grup akılsız istanbul şehir tiyatroları sahne seyircisi, bir kere de telefonun çalmasın ya da oynama şununla ki ışığı gözümüzü almasın, arkadaşınla da oyunun kritiğini oyundan sonra yap! bunu da öğrenmeniz için illa fırça mı atmak gerekiyor size?

özetle bu tek perdelik oyun, "bak işte ben bu oyuna giderim!" dedirtecek bir oyundur, tavsiye edilesidir
Bu tuşlara maneviyata saygıdan bu iki ismin konulmasını öneriyorum. Dikkate alırsanız sevinirim.
diğer postlara oranla ilgi gören postlardır. muhabbeti hoşdur. kendine güvenenler bol bol yorum yapar çünkü bilir iyi bir stalkerın derinlemesine inceleme yapacağını