Bu hikayeyi okumalısın;
Şimdi olay şöyle gelişti efenim hemen giriyorum; Kotor'dan Budva'ya 3 gece önce geldim. Malum burda Euro kullanılıyor ve her şey çok pahalı. Bir Türk restoranına gittim ve hamakla sabahlamak için güvenli bir yer sordum, tabi o zaman şehri tanımıyorum. Restoran sahibi 'ne sabahlaması ya sen gel benim misafirim ol' dedi. Ben çok mutlu oldum falan derken neyse Sedat amcayla eve geldik, muhabbet ediyoruz. O, bu, şu derken konu konuyu açtı. Çocuklarından bahsederken 'benim oğlum da şarkı söylüyor' dedi. 'Aa ne güzel hobi olarak mı?' dedim 'Tabi tabi hobi olarak' dedi. 'Sesi güzelse bir yerlerde çıkabilir aslında' dedim. 'Zaten birkaç yerde çıkıyor' dedi. 'Aa nerde cafe de falan mı dedim?. 'Yok daha çok konserleri oluyor' dedi. 'Konser mi? Oğlun kim acaba tanıyor muyum Sedat amca dedim.'Bilmiyorum belki tanırsın Murat Dalkılıç' dedi. Ben şok. Hiç düsturumu bozmadan babasının evinde 3 gecedir kalıyorum. Konserleri bittiğinde o da gelip burda, benim yattığım yatakta yatıcak.
Yollar ve hikayeler çok güzel,
He bu arada Montenegro da çok güzel

Hikaye

Edit: Olay 12 Ağustos'ta gerçekleşmiş Sedat Dalkılıç sonrasında İnterrail Türkiye'ye dahil olarak birçok gezgin'i Budva'da evinde ağırlamıştır
şimdi siz yardırmadan önce ben hemen söyleyeyim, damacana taşıyan adamın da ekmeği ekmek sette sabahlayan adamın da. velhasılı kelam burada damacana taşımayı falan kötülemiyorum, belki aranızda vurgulamak istediğim mevzuyu anlayan vardır.
,
yıllarca okul okuduk hede hödö dramına parmak atmayacağım kesinlikle ama hayallerimize giden yolda neyi eksik yapıyoruz a dostlar? burada yeri geliyor telefonlara bakıp "tamamdır ablacım, gönderiyorum hemen" diyip, peşine servise çıkıp "zam geldi abla, yapacak bi' şeyimiz yok" demekle geçiyor günlerim ve ben kendime acımadan edemiyorum. edemiyorum çünkü öyle ya da böyle kazandığım bazı meziyetler olduğunu ve bu meziyetleri kendi ellerimle paslanmaya ittiğime inanıyorum. inanın burada çalışırken bir yandan "mesleğim" olarak adlandırdığım alan üzerine bir ton şey için çaba veriyorum. bunlar editing, grafik vesaire dahil fakat yetmiyor.

hayır mesele doyumsuzluk değil, mesele göz açlığı da değil, peki mesele ne? tek sıkıntım her gün set tozu yutmak isterken şu postu yazarken bile yanı başımda zırıl zırıl çalan telefonlara cevap vermek zorunda olmam - ki bu cevaplar yarın ki çekimin planlarıyla ilgili değil, ablamız aldığı suyun tadını musluk suyuna benzetmiş, o kadar parayı niye veriyormuş? isteseymiş musluktan doldururmuş, müşteri hep haklıymış-.

öyle veya böyle hala bir şeyler için çabalıyor ve her ne kadar istemeden de yapsam yaptığım işe bir şeyler katmaya çabalıyorum. damacana su satmak için ne kadar bir çaban ve katkın olabilir demeyin, oluyor bir şeyler. şuraya iki cümle yazıp sizlerle derdimi paylaşayım derken kendimi tutamayıp azıcık, birazcık uzun bir yazı yazmışım. eminim bu tür dertlerden müzdarip olan bir milyon arkadaşım daha vardır hiç tanımadığım ama umutsuzluğumuzun bir kenarında tanıştığım. merak etmeyin bu yazıda yazdıklarım kadar melankolik bir insan değilim ve umuyorum ki bir sonra ki "iş" temalı yazım daha umutlu, mutlu ve gururlu olacaktır.

buralara kadar tahammül edip de okuduysanız kuş koysunlar yolunuza, mutlu kalın.

edit: yazım hatası. nicesi vardır elbet, kusuruma bakmayın.
meral akşener önderliğinde gün itibarıyla kurulan yeni siyasal parti. Logosundaki iyi sözünün yazımı köktürkçe kayı boyunun yazımına benziyor.
Çanakkale Bolayır'da kurulacak köydür.
Sahi Çanakkale Bolayır'da ki köyümüze ne oldu ?
Şu günlerde kurduğu iyi parti ile gündeme gelen siyasetçi ve son kurtarıcımız olarak gördüğüm kişi.
bugün doğum günü olan halk ozanımız. onun bende ayrı bir yeri vardır. bunun nedeni de 2000 yılında aldığım dönem ödevinin onun hakkında olması. daha o zamanlar 12 yaşında velet olan ben, ilk defa büyük bir kütüphaneye gidip saatlerce onu araştırdım. araştırırken adım olan emrenin aşık-müptela demek olduğunu öğrendim.

onun nasıl iyi bir insan olduğunu, nasıl güzel bir kalp gözüne sahip olduğunu öğrendim.

atatürk'ü göremediği için de kalbi biraz buruk olarak öldüğünü öğrendim.

bu topraklarda yaşamış, bu topraklara bir şeyler katmış sayısı az olan insanlardandır. yüzyıllar geçse bile hatırlanacaktır.
ilk olarak abant kış kampında tanıştığım saykodelik şarkı icra eden sanatçı. en sevilen eseri için ;

(bkz: still)
2016 şubat ayında, büyük katılımla yapılan kamp etkinliği. ilk başta gelirken, "lan o kadar da çok insan gelmez galiba" derken ilk günün sonunda yaklaşık 300-400 kişi görünce beni güldüren etkinlik olmuştur. soğuktan küfredenler mi dersin, karı tekmeleyenler mi dersin kesinlikle geçirdiğim en iyi kamp deneyimlerinden biriydi.
aşık veysel'in anlamlı ve bir o kadar hüzünlü türküsü. insan dinlerken, bu nasıl bir tevazu örneği diyor. sözleri için ;


dost dost diye nicesine sarıldım
benim sadık yarim kara topraktır
beyhude dolandım boşa yoruldum
benim sadık yarim kara topraktır
nice güzellere bağlandım kaldım
ne bir vefa gördüm ne de faydalandım
her türlü istediğim topraktan aldım
benim sadık yarim kara topraktır
koyun verdi kuzu verdi süt verdi
yemek verdi ekmek verdi süt verdi
kazma ile döğmeyince kıt verdi
benim sadık yarim kara topraktır
adem’den bu deme neslim getirdi
bana türlü türlü meyva yetirdi
her günü beni tepesinde getirdi
benim sadık yarim kara topraktır
kanın yardım kazmayınan belinen
yüzün yırttım tırnağınan elinen
yine beni karşıladı gülünen
benim sadık yarim kara topraktır
işkence yaptıkca bana gülerdi
bunda yalan yoktur hekes de gördü
bir çekirdek verdim dört bostan verdi
benim sadık yarim kara topraktır.
havaya bakarsam hava alırım
toprağa bakarsam dua alırım
topraktan ayrılırsam nerde kalırım
benim sadık yarim kara topraktır.
dileğin ver ise allah’tan
almak için uzak gitme topraktan
cömertlik toprağa verilmiş hak’tan
benim sadık yarim kara topraktır.
hakikat ararsan açık bir nokta
allah kula yakın kul da allah’a
hak’ın hazinesi gizli toprakta
benim sadık yarim kara topraktır.
bütün kusurlarım toprak gizliyor
merhem çalıp yaralarım düzlüyor
kolun açmış yollarımı gözlüyor
banim sadık yarim kara topraktır.
her kim ki olursa bu sırra mazhar
dünyaya bırakır ölmez bir eser
gün gelir veysel’i bağrına basar
benim sadık yarim kara topraktır.