yol

konuyla ilgili 18 entry daha
Yol metaforu ilk insanın ortaya çıkışıyla birlikte incelenebilecek bir alandır.Yerleşik topluma geçiş, ilk insanın bir milyon yıl önce ortaya çıktığı düşünülürse, çok yakın bir zamana rastlar. Medeniyet, belli bir evreye geldiğinde, devamlılığını sağlamak için yerleşik yaşamın inşasına ihtiyaç duydu ve kurumsal açıdan aile yerleşik hayatta güçlenerek kök salma fırsatı buldu. Yerleşik hayat, medeniyeti iktisadi ve bilimsel açıdan geliştirirken, bireyleri kısır bir yaşama itti. Öyle ki, sınırsız bir dünyada insanlar kimi zaman 60 yıl boyunca bir şehrin ya da birkaç köyün dışına çıkmadan yaşadılar. Ana akım iktisadi kaynaklarda vurgulandığı şekilde “meta fetişizmi” bu sürecin sonunda ortaya çıkar ve “yurttaş”, iktisadi üretimin devamlılığı için bir araca indirgenerek kişiliksizleştirilir.

Yeni Dünya’nın Keşfi

Rönesans ve Reform’la birlikte hızlı bir aydınlanma sürecine giren Avrupa’nın öncülüğünde Eski Dünya, yeni değerlerin potansiyelinin açılması için her açıdan yetersizdi. İşte tam da bu evrede Amerika’nın keşfi yeni olanaklar sundu. Eski Dünya’nın en gözü kara insanları, suçluları, serserileri, korsanları, ahlaksızları, artı değere aç kapitalistleri, hiperaktifleri akın akın bu kıtaya doğru yol aldılar. Yeni Dünya kovboylar tarafından inşa edilir ve bilirsiniz ki kovboylar hep at sırtındaydılar. Dolaysız, etiği dışlayan bir hayat sürüyorlardı.Kızılderililerin Avrupalılar tarafından katledilmesiyle birlikte Batı kıyıları(California) da göçe açık hale geldi ve milyonlarca Amerikalı aylarca süren zorlu bir yolculuğun sonunda Batı’ya göç ettiler.1940’larda Jack Kerouac aynı yolun üzerinden otostopla geçecekti.

Jack London, 29 Bunalımı ve Hobolar

Beat Kuşağı’nın en büyük esin kaynağı Jack London’dı. Eşsiz bir hayat enerjisine sahip olan Jack London’ın çocukluğu ve gençliği, sonu gelmeyen yol maceralarıyla örülüdür ve eserlerinde de bu temayı sürekli işler. Çağının en güçlü yazarı olan London, yol metaforunu edebiyatın merkezine yerleştirir ve büyük şöhret kazanarak idolleşir.
29 Bunalımı sürecinde, demiryolu inşaatlarında çalışan işçiler, demiryolları bittikten sonra yeni işler bulma amacıyla kaçak olarak bindikleri trenlerle Amerika’yı bir uçtan uca dolaşmaya başladılar. 29 Bunalımı’nın getirdiği ekonomik küçülmeden ötürü,o dönemde ancak geçici ve karın tokluğuna, çiftliklerde iş bulunabiliyordu. Hayatta kalmak için sürekli eyalet değiştirerek, farklı hasat dönemlerine yetişmek gerekliydi. Bu mevsimlik işçiler(hobolar), öyküleriyle Beat Kuşağının esin kaynağı oldular. Amaçsız demir yolu yolculukları geleneğinin ilk izlerini ise Jack London’da görmekteydik.

Beat Kuşağı ve YOL

Beat Kuşağı yazarları ve şairleri, alışıldık edebiyatçıların ötesinde bir kişiliğe sahiptiler. Onlar için edebiyat hareket halindeyken, yolda üretilen bir şeydi. İçlerinde bazıları(mesela Neal Cassady) ise bir şeyler yazmak yerine hayatlarını romanlara yaklaştırmayı tercih ettiler. Bir Beat gibi yaşayan Jim Morrison da 27’sine dek yapılabilecek her türlü çılgınlığı yaparak ölümü kucaklamayı seçmişti.

Peki “Yol” neden Beat Kuşağı için böylesine kutsal bir anlam kazanmıştır? Bunun birkaç nedeni var. Yol, sonu gelmeyen arayışın simgesidir ve Beat Kuşağı’nın felsefi özü olan Zen, dinamik meditasyon yöntemleriyle bu anlamı bulma üzerine kuruludur. Oysa anlam bir hedef olamaz. Anlam arayışın kendisindedir.
Beat Kuşağı edebiyatçıları, hayata karşı büyük bir coşkuyla doluydular. Bir anlamda bu coşku yaşanabilecek her şeyi deneyimlemeye dayanan bir obsesyona dönüşmüştü. Bu coşku onları Kuzey Afrika’ya, Viyana’ya, İstanbul’a, Uzakdoğu’ya, Paris’e ve dünyanın en uç köşelerine dek götürdü. Onların vatanı dünyaydı. Ona dair her şeyi seviyor ve ilgiye değer buluyorlardı.

Bu nedenle Beat eserlerinde yapmacıklık yoktu. Romantik kitaplarda olduğu gibi uzun uzun tasvirlere girişmeden doğrudan meselenin özüne inmeyi denediler.Bu da doğal olarak ilk insandan bu yana en çok ilgi gören konu olan cinselliği gündeme getirdi. Wilhelm Reich’ın tanımladığı cinsel devrim, bu alanda Beat Kuşağı’nın yol göstericisi oldu. Çünkü cinsellik öyle dominant bir alandı ki, cinsel açıdan yetersizlikler-sapmalar-yoksunluklar bireyi nevrotik bir evreye götürerek özünü parçalıyor ve toplumsal açıdan ciddi problemlere neden oluyordu.
Beat Kuşağı’nın buradaki en önemli çıkışı geleneksel aile kavramını yıkarak oldu. Onlar aşık oldular, defalarca delicesine aşık oldular ama bunu seremonilere boğarak, kurallara dayalı sıkıcı bir ilişkinin parçası yapmaktan kaçındılar. Çünkü aile, yoldan uzaklaşmak, bir şeylere bağlanmak ve nihayetinde toplumun kıpırtısız bireylerinden birine dönüşmek demekti.

60’lı Yıllardaki Uzun Yürüyüş

60’lı yıllar, Beat Kuşağı’nın yazınsal ve düşünsel açıdan dolaylı yoldan büyük etkisi üzerinden okunabilir. Beat Kuşağı, dolaylı yoldan bu dönemin müziğini de etkilemiştir ki dönemin en önemli müzik grubu olan the Beatles’ın isminin türetilmesi hoş bir tesadüf olmuştur(Belki tesadüf olmadığı da iddia edilebilir.Çünkü 60’lar yaşamın yeni ritminin(beat(ing.):vuruş-tempo) keşfiydi. Cinsellikte, edebiyatta ve müzikte…). Beat Kuşağı’nın bilimsel özü olan Wilhelm Reich ve felsefi özü olan Zen Budizmi the Beatles başta olmak üzere dönemin müzik grupları üzerinde büyük etkiye sahipti. Yaşam tarzı olarak bu müzik grubunun üyeleri bir açıdan hippilere yakındılar. “Hippilerin ve Beatniklerin kralı” olarak nitelenen isim ise Jack Kerouac’tır.
60’lı yılların 2.yarısıyla birlikte, on binlerce Amerikalı ve Avrupalı genç Doğu’ya doğru yola çıktılar. Nihai hedef mistisizmin merkezi olan Hindistan’dı. Bu çok uzun ve derin gizemlerle gizli rotada gerçekleştirilen yolculuk, Beatler’in 40’larda ve 50’lerde yaptıkları yolculukların bir anlamda kitlesel olarak yeni bir rota üzerinden yenilenmesiydi.
Ortaya çıkan manzara sıra dışıydı. Arayışın peşinde mistisizme, Zen’e ve aydınlanmaya doğru akın akın giden on binlerce genç… Bu parkurun büyük kısmı otostop yolculuklarıyla ve ortak olarak ayarlanan minibüslerle ve arabalarla tamamlanacaktı.

60’lar Nasıl Geri Getirilebilir?

Eğer 60’ları geri getireceksek, bu ancak YOL’da gerçekleştirebilir.Çünkü milenyum korkunç bir bireyselleşme ve uzaklaşmayla birlikte gelmiştir. İnternet, her ne kadar mesafeleri kaldırsa da, insanların kapalı alanda geçirdikleri zaman çoğalmış ve hayat bir anlamda tekdüzeleşmiştir. Oysa internet bu alanda çok etkili bir araç olarak kullanılabilirdi. Telefonun bile hemen hemen işlevsiz olduğu bir çağda, Beatler çok büyük arkadaş grupları oluşturarak, Amerika’nın bütün gizemlerine karşı büyük bir keşfetme tutkusuyla ortak bir zeminde buluşabiliyorlardı. 60’lar ise her açıdan biraz lirik ve şiirseldir. 2000’leri ise bu açıdan 60’larla karşılaştırmak çok görünüyor. 2000’ler her açıdan geçiş döneminin sancılarıyla,toplumsal yabancılaşmayla ve modern kölelikle birlikte yükseliyor.
Eğer 60’lı yılları geri getirmek istiyorsak, Beat Kuşağı’nı geri getirmeliyiz. Ancak böyle bir dönüşüm, bestseller piyasa romanlarını, şirketlerin düzenlediği Pop festivalleri ve klişelere gömülmüş Hollywood sinemalarını defedebilir. Beat deneyimi ise ancak yolda olabilir. Yol ritimdir. Yol meditasyondur. Yol arayıştır ve Ginsberg’e atıfla: Yol Kutsaldır.

kaynak