zeynep''in sekiz günü

Üniversite 2. Sınıftayım. Alttan İngilizce dersini aldığım için o senenin İngilizce dersini alamıyorum. (Bu süreç edebiyat bölümünün İngilizce yüzünden uzamasına kadar gidiyor) final haftası gelmiş. Bizim evde toplanılıp ders çalışılacak.(derslikte bilen bilmeyen dağılımı nasıl olacak; kim, kimden nasıl faydalanacak tarzı ciddi ve stratejik şeyler ağırlıklı bir çalışma planı bu.) Benim sınavım yok. Nispet yapacam illaki.

Hava soğuk olduğunda dolabı çalıştırmayan saz aşığı büfeci amcamızdan biraları aldım, nevaleyi düzdüm. Film kiralamanın zirve olduğu yıllar filmimi de kiraladım. Heyecanla akşamı bekliyorum. Akşam oldu. Herkes toplaştı salonda masanın etrafına. Ben odamdayım, İngilizce kelimeler havada çarpışıyor. Çıktım odadan buzluktan birayi aldım, elimde çerez tabağı... "gençler sessiz olun film izleyecem" havasıyla odama geçtim. Filmi açtım.

O film "Zeynep'in sekiz günüydü." Keşke o sınava gireydim, keşke o üniversite daha da uzayaydı da böyle bir şeye maruz kalmayaydım. Sanat sanat olalı böyle bir şey görmemiştir. Zeynep''in yedi günü siyah beyaz ve yedi kez aynı gün yaşanıyor. Sekizinci gün diskoya gidiliyor. yıldız tilbe dansıyla film renkleniyor, bir adamla çıkıyor, takılıyor ve sabah her şey yeniden siyah beyaz... Son... Sabahları yumurta soyduğu zaman dilimi diskoda geçirdiği zamandan çok daha fazla... koronada geçen bir yılın film olduğunu düşünün ve bunu size izlettiklerini.

normalde izlemezdim, lanet gelsin böyle günlere derdim ama ruhum işkenceler içinde izledim. Üstüne üstlük nispet yapacam diye kahkalarla izledim. Sonra içeri girip saatlerce ballandıra ballandıra filmi anlattım. Kimse benim yaptığım aptallığı yapıp izlemedi. Ne mutlu onlara!
aynı hissi istanbul kırmızısı isimli film bana yaşatmıştır.
Zeynep'in ilk gününü izlemeye dayanamayan ben 8 gününe nasıl dayanırdım deyin hele.
(Filmin senaryosu 4 günde yazılmış bir haftada çekilmiş, Altın Portakal için yarışmış ve boş dönmüş bir dipyapıt)