kelebekler vadisi

"bir doğa katliamı nasıl yapılır?" sorusuna net bir şekilde cevap veren, içersinde bulundurduğu kelebek türlerinin zamanla azaldığı bilinen, tur teknelerinin, mafyavari işletmesinin, bilinçsiz ziyaretçilerin gelecek nesilleri bu cennetten mahrum bırakmak için özenle uğraştığı (!) ama bu haliyle bile gezginlerin en uğrak noktalarından birisi olan, görmeden ölmemeniz gereken, düşüncelere daldıkça dalacağınız, çakırkeyf halinizi doya doya yaşayacağınız, gördükçe bu güzelliğe sahip olduğumuz için sükredeceğiniz, mutlaka ikinci bir sefer sevdiklerinizi getireceğiniz ve tavsiye edeceğiniz, cennet fethiye'nin cennet koylarından sadece bir tanesi. (bkz: ölüdeniz)
on yıl önce iki yaz üst üste gittiğim vadi. geçen yaz yukarıdan kendisine bir baktım, üstten pek değişmiş görünmüyordu. ama aşağıdan nasıldır bilemem...

öncelikle kesinlikle farklı olmaya çalışayım derken aynı olmuş insanlar bir araya gelmiş orada. şile bezi kumaş-rasta-dövme üçlüsü olmayan insan yok gibi... varsa da günübirlik turla gelenlerdendir kesin.

ve o tur tekneleri... en nefret edilesi şey de bunlardı. o sessizliği gümbür gümbür müzikle bir anda bombok ederlerdi. mangal kokuları ve giderken bıraktıkları atıklarla deniz keyfini de tamamen kaçırırlardı. o yüzden vadide konaklayanların çoğu tekneler gelmeden deniz keyfini sürüp onlar varken bir yerlere kaçardı...

ama ne olursa olsun, gece çadırdaki döşeğini plaja taşıyıp hiçbir şehir ışığı olmadan, iki dağın arasında kalmış vadiden gökyüzüne bakarak uykuya dalmanın huzurunu kolay kolay bulamazsınız.

sabah vadinin arkasından doğup da artık vücuda temas etmeye başlayan güneşin sıcağı ile uyanıp, üşenmeyip şelaleye çıkarak o soğuk suda ayılmanın verdiği mutluluğu da tarif edemem.

kahvaltıya gelen, hiç tanımadığınız insanlarla aynı masada oturup, sanki 40 yıldır birbirinizi tanıyormuş samimiyeti ile sohbet etmek de apayrı bir deneyim, türkiye için umut verici bir şeydir mesela. tabii 10 yılda bu değişmiş midir bilemem...

ha bir de adlarını hatırlamadığım iki tane kangalları vardı. erkeği ile bir ağaç dalını alıp saatlerce oynamanın keyfini de unutmadım. dişisi pek dost canlısı değildi...

şu giriyi yazayım derken o günlere döndüm resmen.
her sene giden arkadaşlarım var. anlatıp duruyorlar , ben de merak ediyorum ve bu sene motorumla yapacağım rotaya eklemek istiyorum ama şu para tuzağı tarzı kelimeler beni çok rahatsız ediyor. bi yer ne kadar güzel olursa olsun,keriz yerine konmaktan rahatsız oluyorum ve o yer bana cehennemmiş gibi geliyor
fethiye'de bir cennet. vadiye işletmenin teknesiyle ölüdeniz'den 20 tl ye gidebilir yada vadinin üstündeki likya yolun'dan halat yardımıyla inebilirsiniz(düşenler oldu dikkatli olun). konaklama biraz pahalı, kendi çadırınızı götürseniz bile kahvaltı ve akşam yemeği dahil 80-90 tl civarı bir ücret alıyorlar ki bungalovlar daha da pahalı.içecek ve yiyecekler de ölüdeniz fiyatına yakın.ek olarak genellikle öğle saatlerinde koyları gezdiren tur gemileri geliyor ve siz vadide max 100 kişiyken kendi halinizde huzurla takılırken birden ortalık bayram günü gibi, bedava ekmek dağıtıyorlarmış gibi dolup taşıyor .yinede tüm bunlara rağmen en azından 2 günlüğüne gidilmesi tavsiye edilir. çünkü denizinde yüzüp açıktan vadiye bakmak enfestir, orada yenen ahtapot salatası lezizdir, yamaçda ki barda bira içmek ve en sondaki büyük şelale o sıcakta muhteşemdir.
bakın müdavimi ne yazar

aslinda her gece orada olan, ama sehirde yasamak ugruna izlemekten vazgectigimiz, boktan ampul isigiyla karartilmis gecelerimizde gokyuzune kafamizi her cevirisimizde ic gecirten gece gogunu gorememenin verdigi aci. telefon, saat, ev, araba, kariyer ve bize gerekli kilinan herseye lanet edilen, teninize sinen ve sehirde aldiginiz ilk dusta yitip giden cam ve iyotun taptaze kokusu yerine, bunalmislik ve her turlu igrenc yakit kokusu. kendinizi, yasamak zorunda birakildiginiz ve halen yasamaya devam ettiginiz hayata daha ne kadar devam edebileceginizi sorgularken buluslariniz. butun bunlari gorur, insanlari boktan islerine yetistirmek icin boktan mesafeler katetmek uzere uretilmis arabalari izler ve teknoloji ilerlememisken yasamak ister bulursunuz kendinizi. boyle kafa karistiran, sorduran bir surectir.
beni çok büyük bir hayal kırıklığına uğratan, eşsiz doğasına rağmen, acayip mafyavari insanları içinde barındıran ege koyu.
Likya yolunun ilk gecesi vadinin tepesinde uçurumun dibinde konakladığımız ve sabah manzaraya karşı menemen yapıp yediğimiz , aşağıya sırt çantalarıyla inmek isterken ilk halata geldiğimizde benim çantaların ağır olması sebebiyle tırsmamdan ötürü vazgeçip yolumuza oyalanmadan devam etmek istememizin de bahanesiyle geri dönüp aklımızın aşağıda kaldığı ve yukardan manzarasına hayran kaldığımız, o günden yaklaşık 2 ay sonra ölüdenizden teknelerle vardığımızda buraya gelenler isim için geliyorsa bilemem ama onun dışında bile bile bu işletmeye gelenler enayidir diye düşündüren , işletmenin de insanları enayi yerine koyduğunu düşündüğüm verilen para alınan hizmetin tutarsızlığı ortamın varoşluğu tuvaletlerin ve duşların rezilliği pisliği eski püskülüğü ve daha bir çok olumsuz sebepten ötürü hayal kırıklığı yaşatan bu işletme tarafından sözde işletilen ya da bizim işletildiğimiz yer.
(Acımasız eleştiri değildir çok fazla değil belki ama nerden baksanız 20-25 kadar farklı campingde kalmışlığım var hiçbiri bu kadar kötü değildi temizlik ve hizmet olarak )
plajında sağ tarafındaki kayalıklarındaki disko-bar ında bir güvertedeymişsin misali aşık ettiren o nasıl fantastik deniz o nasıl renk o nasıl dalgaların var o bardan görünün dedirten