#tüm songlkaradeniz başlıkları

hipermetrop olduğunu düşündüğüm masal kahramanı. Bir göz doktoruna görünmesi şart. Yavrucağım hiç okulda görme testi yapmadılar sana? Göz var izan var lütfen ama.*
İstanbul’a gitmişken seyahatimin de denk geldiği fakat şanssızlığım sağolsun tam teşekküllü olduğum halde sel riski sebebiyle ertelenmiş olan interrail kampı. Gidemedim ama sıkıntı değil kış kampında üşütmüş kadar hastalandım Bodrum’a döner dönmez.
Atari oyunlarıyla başladığım maceramda tabi ki süper mario’dur ilk bağımlılığım.
sık sık nükseden ömürlük hastalığım. bazen gecenin en karanlık anında uykumdan edip kalemi, kağıdı elime alıp uzun uzun yazmama sebep olur. yazmazsam uyumama dahi izin vermez çünkü. katı bir inadı vardır. uzuvlarımı sızım sızım sızlatıp beni tehditkar bir edayla yazmaya zorlar. manipülatif bir tavır içindedir çoğu zaman. lafını dinlemedim mi sevgisiz bir ebeveyn gibi tokadı basar suratıma. anlayacağınız ömürlük bir lanettir bu. ya yazarsın, ya yazarsın. başka tedavisi yoktur bu hastalığın...
Yürüdükçe puan biriktirmenizi ve bu puanlarla seçtiğiniz bir ödülü kazanmanızı sağlayan iphone aplikasyonu. Bir yıla yakındır kullanmaktayım fakat istediğim ödül için daha yürümem gereken çok yolum var.
Bodrum’un simgeleşen turunçgilidir. Tadı, kokusu ve lezzetiyle bayıldığım bir meyvedir kendisi. çeşitli şekillerde değerlendirilebilmektedir. reçel, gazoz, lokum, dondurma vb.

Çocukken az yapmadık mandalina savaşını. Gözüme yediğim mandalina ile gazi bile oldum bea.*
benim gibi gururuna leke sürdürmeyip keçi inadına sahip kişilerin düştüğü durumdur. Sürekli onu düşünürsün ama asla tek bir satır bile yazmazsın. Yani direk olarak ona yazmazsın en azından. Ya böyle entry girmekle ya da boş sayfalara yazmakla avunursun. Yazdıysan da sonrasında yazdığın o iki satıra saatlerce söversin. Aman neyse başım ağrıyor zaten daha fazla yazmayacağım.
Not: hastayım hasta, canım ister pastaaa. Cidden hastayım ve pasta istiyorum ya. Biri bana pasta alsın.
Güne başladığım hal. İki haftalık İstanbul seyahatimde hastalanmama gibi bir olasılığım zaten yoktu fakat bu defa son demlerinde kaptım şifayı. Bodrum’a dün akşam döndüm ve bu sabaha berbat halde başladım. Boğazımda felaket bir ağrı, başımda bir sızı ve ateşim var mı yol mu emin olamadığım bir sıcaklık. Ölüyorum sözlük. Üzerime toprak atıverin gari.
1984 yılında Ankara’da kurulan ve foto muhabirlerinin tek bir çatı altında toplanabilmesine olanak veren dernektir. Yılın basın fotoğrafları ödülleriyle güzel işler yaptığını düşünüyorum. 5-6 aydır filan haberdarım bu dernekten. İnstagram hesaplarında gördüğüm yarışma paylaşımıyla ilgini ekstra çekmiştir.
bugün ilk kez gitmiş bulunduğum yer. Küçüklüğümde bizi her ziyaret edişinde aile gibi hissetmeme sebep olan münir dedemi ziyarete gittim. Kendisi dedemin kuzeni oluyor. 20 gündür huzurevinde yaşamaya başlamış. Kendi isteğiyle orada bulunmadığını bilmek üzdü beni. Benim için öylesine kıymetli olan birinin son zamanlarda yaşadığı zorluklar canımı sıktı. Kendisini ziyarete geleceğimi söylediğimde telefonda gülmek ile ağlamak arasındaki o sesi öylesine yüreğimi burktu ki. Huzurevinin her zaman huzurla ilişkili olmadığını bugün çok net hissettim. Her bireyin gidip oradaki atmosferi hissetmesi lazım. Orada kendilerine ne kadar iyi baksalar da olay sadece iyi bakılmakla ilgili değil. İnsan ömrünün son zamanlarında ailesiyle bir arada olmak istiyor. Önceden ne var ki işte güzelce bakıyorlar huzurevlerinde diye düşünürdüm ama insanın bir ailesi varken öyle huzurevlerinde kalması pek keyifli değilmiş.