#tüm diary başlıkları

cesur asker şvayk kitabını bulup orada okumaya çalışacağım. "bu kitap askerlikle taşak geçiyor" diye yasaklamazlarsa tabi. bakacağız.
aşılan bir tür eşik, erilen bir sır gibidir.
beraber aynı çatı altında kaldığın, aynı ekmeği ve başka şeyleri paylaştığın kişiler, dönem arkadaşları, sana rehberlik eden hocalar, sana temas eden - sana ve bu aleme fazlasıyla aitmiş gibi görünen o kimseler ölünce de insanın tuhafına gidiyor. ben bu kişilerin ölümlerini genellikle bir google ve ya da facebook taramasıyla öğreniyorum. ya bu na'pıyor diyorsun veya o'nun hayatıyla, ya da ait olduğu ortamla ilgili bir ayrıntıyı teyit etmek için bir göz atayım diyorsun... ve öğreniyorsun ki meğerse adam ölmüş.. artık eskisi kadar şaşırmıyorum. demin yine bir arkadaşın öldüğünü öğrendim. bu yaz ölmüş; trafik kazası. mezun olalı çok olmadı. insan ister istemez, ne uğruna yaşıyoruz, ne uğruna ölüyoruz diye sormadan edemiyor. hadi bi hocam da ölmüştü ama adam belli bi iz bıraktı. ya o genç çocuk ve çocuklar... lümpen-bohem bir arkadaşımızdı, ben de biraz öyleydim. lümpendik, en azından hayatımızın kesiştiği o aylarda. çulsuzduk, gerçi ben hala çulsuzum, o da ölü.. hep intihar edelim atlayalım diyordu, hayat mı lan bu, ne halt yiyeceğiz, derdi haklı olarak. belki de intihardır; sürmüştür ölümün üstüne üstüne.. ya da sadece kafası güzelken trafiğe çıkmıştı -ki oda bir tür intihardır - ölümün önünü açmak demek oluyor. belki de hayatını düzeltmişti, kendine çeki düzen vermişti, sadece talihsiz bir kazaydı o... sonuçta kendi çapında çabalıyordu, madde bağımlılığına, uzatılan okula, aşk acısına rağmen hayatın içinde olmak, hayattan keyif almak, bir biçimde bu alemin bir ucundan tutmak istiyordu.
2 yıl öncesinden tanıdığım o kişiye yakışır şekilde ve yaşta öldü, bu ifadenin ahlaksız göründüğünün farkındayım ama neylersin ki ben öyle görüyorum. belki o da hak verirdi, ya da hahasiktir lan derdi. hayat işte kimi tanıdıklarım tok kapı sesli araba alıyor (kesinlikle kıskanmıyorum), kimisi ölüyor, ben de face'ten iş ilanlarına falan bakıyorum. ama ölümün bu kadar yakın olması fazlasıyla, tuhaf ve iç karartıcı oluyor.

edit: birkaç ay da olsa; beraber tinder'dan grup şeklinde hatun düşürmeye çalıştığımız, kıza gif attığım için bana kızan, otostop çektiğimiz, sefaleti ve yalnızlığı paylaştığım, bir takım bitkilerini suladığım o adam artık yok. öyle bir algı oluyor ki bazen; sanki hasbelkader -bir biçimde- elimden tutan herkes ölüyor.
nereye acele ediyordun be bilader, ölmeseydin de gene birbirimizi arayıp sormasaydık.
battle kültüryle meşhur bir ekoldür. rus rap tarihinin en meşhur battle'ı da şudur .
şimdilik adı lazım değil bir metropolün adı lazım değil bir üniversitesinde yaşanan olay.

ek ücretli/sözleşmeli öğretim elemanlarını 2 ay (eylül ve ekim) çalıştırdıktan sonra, bu kişiler 3 eylülden itibaren derslere çatır çatır girdiği halde eylül ve ekim aylarının ödemeyeceği(!) söyleniyor. sebep: üniversitenin 2 ay sigorta girişi yapmaması, üniversitenin parası olmaması(!) ''biliyorsunuz zaten parayı zor bulduk'' diye goygoy yapıyorlar ama hepsinin altında audiler.

maaşı ödemeyceklermiş! peki başından beri 2 ay babanızın hayrına çalıştıracağız deselerdi o insanlar o sözleşmeye imza atar mıydı. param yoksa aram yok de insanlar başka yerde iş bulsun. yalancı şerefsizler.

suratsız sekreter boka bakar gibi bakıyor. ulan emekçiye, öğretmene saygı yok.

eğer müdür bey ve rektörün haberi olduğu halde bu yapılmışsa suçtur. yarın konuşulacak, bakalım yarın ne diyecekler.

suriyelilere bile böyle yamuk yok. suriyeliler bile sendikalaşıyor (ki olması gereken o) ayakkabıcı olarak grev yapıyorlar.

vatandaşın elekitrk ve su faturası geliyor... vatandaş gecenin köründe arkadaşlarından para dilenmek zorunda mı. Allah belanızı versin.

iş huluku, sendikal faaliyet vb çerçevede bunlara çöküp o vatandaşların hakkını alabilir miyiz...? bu konuda bilgisi olanın yazmasını rica ediyorum.
dünyanın tüm prekaryaları birleşin.
rusların kısık sesle, çeçenlerin de yine kısık sesle (çünkü yasaklıdır) dinlediği, radikal islamcıların ise müzik aletlerinin haram olması sebebiyle dinleyemediği bir efsane.
bana göre altın çağını kendisine ''russkiy rock'' denilen dönemde, 1980'lerin sonunda yaşamıştır (kısmen1 1990larda da yankılanmıştır).

kino, ddt, chaif gibi gruplar ortaya çıktı.

yanka dyagileva, grazhdanskaya oborona gibi yeraltı meczupları zuhur etti. karşı-kültür diyorlar sanırım. yani ''kültür'' değil ama başka bir şeydi bunlar.

o dönem, zihniyet olarak biraz eskinin türkçe rapini andırıyordu. neticesinde; lokal, melankolik, nihilist, az biraz protest, bol metaforlu eserler veriyorlardı. ve evrenselleşmediler, ki gerek de yok zaten. halk müziği evrenselleşmez. son ''halk ozanları'' idiler.
tabiri caizse; yeraltı müzisyeni. tarif edilmesi zor bir ekolden geliyor.