sevdigim ve basarılı bulduğum bir kadın. fakattt bu hayat her övdüğümüzü övdüğümüze pişman edip utandıracak mı bizi?hiç şaşmıyor. evet hala basarılı ama ölmüş bir ekip arkadaşı için aralarındaki saçma sapan (gercekten konuşmaya dahi değmez alınma gücenme konuları) için destan yazıp kendini haklı çıkarma cabası ne alaka be teyzem? her sey bi koca bir 'ben haklıyım' savaşı olmamalı hayatta.
tam yazacaktım ki aynı burçtan biriyle ejderhamız olsa birbirimizin kalelerini yakıp üstünede bi kahve patlatacakken. yine aynı burçtan baska birinin ise can kuşu olduğum aklıma geliyor. velhasıl kararsızlığımın tek değişmeyeni bu konudur.
benim dünyada en ihtiyaç duyduğum kişidir bu adam.. foşur foşur yıkasın şöyle her yeri silsin süpürsün Dyson bir temizlik- insan robotu çıkaracaksa feyzalacağı adam cem özkök olmalıdır
keyiften dört köşe olarak izlediğim dizi. odaklanmaya gerek yok, olayları kaçırma korkusu yok. olayın kendisi zaten giray altınok
burada da her yere balkabağı konulsun. her yer hayalet kostümü giymiş insanlarla dolsun istiyorum. en eğlenceli bayramları kaptırmısız arkadas. kostüm ara her yerde aynı kostüm. derdini şaapalım demeyin çözüm bulun
şimdi şöyle, iskoç viskisi denince olayın derin bir tarihi var; 1400’lerden bu yana adamlar bu işi yapıyor. üretim süreçlerinde meşe fıçılarla yıllandırma ve suyun saf kalitesi gibi detaylar var ki, tadı da tam olarak buradan geliyor. iskoçya'nın havası, suyu, toprağı bu viskilerin karakterini oluşturuyor. farklı bölgelerden çıkanlar da birbirinden epey farklı; highland meyvemsi tatlar verirken, islay bölgesinden çıkanlar isli ve biraz daha tok bir tat sunuyor. hangi markalar mı? glenfiddich, macallan, lagavulin... tadına bakınca “ha işte bu!” diyorsunuz. çünkü bu viski, yılların emeği, sabrı ve ustalığı.
avrupa’da yılbaşı pazarları dendiğinde akla ilk gelen şey o sıcacık atmosfer, etrafı saran tarçın ve sıcak şarap kokusu, ışıkların büyüleyici dansı... eğer seyahat etmeyi seviyorsanız, aralık ayının en keyifli rotalarından biri bu pazarlar. kışın soğuğunu unutmak, yeni yılın büyüsünü yaşamak için hem vizeli hem de vizesiz pazarları sizin için derledim.
vizeli yılbaşı pazarları:

prag (çekya): prag'ın ünlü old town meydanı'nda kurulan yılbaşı pazarı, kesinlikle avrupa’nın en büyüleyici pazarlarından biri. üstelik karl köprüsü’nde yürüyüş yaptıktan sonra meydanda bir "trdelník" yemezseniz, seyahatiniz eksik kalır.
viyana (avusturya): viyana'nın rathausplatz meydanı'ndaki yılbaşı pazarı, avusturya’nın kültürünü sonuna kadar hissettiren bir deneyim. hem noel süsleri hem de leziz sıcak içeceklerle dolu tezgahlar, kışın büyüsünü yaşatıyor.
strazburg (fransa): strazburg’daki pazar, avrupa’nın en eski yılbaşı pazarlarından biri. her sokakta ayrı bir noel melodisi ve ışıltı var. şehrin tarihi dokusuyla birleşen bu atmosfer, sizi adeta bir masalın içine çekiyor.
vizesiz yılbaşı pazarları:

belgrad (sırbistan): yılbaşı zamanı belgrad'a gitmek isterseniz, skadarlija bölgesindeki pazarlar kesinlikle kaçırılmaması gereken bir deneyim. sırp mutfağının lezzetleriyle tanışabileceğiniz bu pazar, oldukça ekonomik.
sarajevo (bosna-hersek): şehrin tarihi ve doğal güzellikleriyle birleşen yılbaşı pazarları, balkanların sıcaklığını hissettiriyor. başçarşı'da yürüyüp, geleneksel tatların tadını çıkarabilirsiniz.
yılın bu en ışıltılı döneminde, avrupa’nın en güzel pazarları sizi bekliyor. hazır olun; çünkü kendinizi bir noel masalında bulacaksınız!
1 ay öncesine kadar ara ara aklıma düşen, sonrasında "olsun ya burası da vatan sonuçta, herşeyimiz burada" diyerek sürekli olarak arka plana attığım ve ertelediğim bir istek. son 1 ayda ise istekten ziyade zorunluluk hissediyorum. her sabah farklı bir olaya, farklı bir endişeye, farklı bir acıya uyanıyoruz. bu psikolojik olarak insanı çok yoran bir durum. geçinmeye mi çalışalım, güvenliğimizi mi sağlayalım, adaletin sağlanması için mücadele mi edelim? ne yapalım, hangi birini yapalım bilemiyoruz. zannediyorum ülkenin %80 i falan bu durumda şu anda. ben şahsen hayatımı sürdürmekte oldukça zorlanıyorum. sağlıklı, stabil bir psikolojide kalmakta zorlanıyorum. ruh halim sürekli inişli çıkışlı. insanın vatanından ayrılması zor elbette, evimiz burası, sevdiklerimiz burda, kültürümüz, temellerimiz burda. insanın toprağından ayrılıp bilmediği bambaşka bir kültüre, hele ki tek başına gitmesi çok zor. kültürü farklı, dili farklı, her ne koşulda olursa olsun o "gurbetçi" olma hali.. işte şu an öyle bir duruma geldik ki tüm bu zorlukları göze alıp arkamıza bile bakmadan huzura, güvenliğe, adalete koşasımız var.
norm ender - parla / hem kalıcı hem kulağa hem yüreğe dokunan gururlandıran 100. yıla yakışır bi marş.