Bir (bkz: banksy) hayranı olarak söyleyebileceğim şey umarım Moco Museum'daki sergisine denk gelip harika dakikalar geçirirsiniz. İnsanın hayallerine kavuşması süper bir olay.
şimdi siz yardırmadan önce ben hemen söyleyeyim, damacana taşıyan adamın da ekmeği ekmek sette sabahlayan adamın da. velhasılı kelam burada damacana taşımayı falan kötülemiyorum, belki aranızda vurgulamak istediğim mevzuyu anlayan vardır.
,
yıllarca okul okuduk hede hödö dramına parmak atmayacağım kesinlikle ama hayallerimize giden yolda neyi eksik yapıyoruz a dostlar? burada yeri geliyor telefonlara bakıp "tamamdır ablacım, gönderiyorum hemen" diyip, peşine servise çıkıp "zam geldi abla, yapacak bi' şeyimiz yok" demekle geçiyor günlerim ve ben kendime acımadan edemiyorum. edemiyorum çünkü öyle ya da böyle kazandığım bazı meziyetler olduğunu ve bu meziyetleri kendi ellerimle paslanmaya ittiğime inanıyorum. inanın burada çalışırken bir yandan "mesleğim" olarak adlandırdığım alan üzerine bir ton şey için çaba veriyorum. bunlar editing, grafik vesaire dahil fakat yetmiyor.

hayır mesele doyumsuzluk değil, mesele göz açlığı da değil, peki mesele ne? tek sıkıntım her gün set tozu yutmak isterken şu postu yazarken bile yanı başımda zırıl zırıl çalan telefonlara cevap vermek zorunda olmam - ki bu cevaplar yarın ki çekimin planlarıyla ilgili değil, ablamız aldığı suyun tadını musluk suyuna benzetmiş, o kadar parayı niye veriyormuş? isteseymiş musluktan doldururmuş, müşteri hep haklıymış-.

öyle veya böyle hala bir şeyler için çabalıyor ve her ne kadar istemeden de yapsam yaptığım işe bir şeyler katmaya çabalıyorum. damacana su satmak için ne kadar bir çaban ve katkın olabilir demeyin, oluyor bir şeyler. şuraya iki cümle yazıp sizlerle derdimi paylaşayım derken kendimi tutamayıp azıcık, birazcık uzun bir yazı yazmışım. eminim bu tür dertlerden müzdarip olan bir milyon arkadaşım daha vardır hiç tanımadığım ama umutsuzluğumuzun bir kenarında tanıştığım. merak etmeyin bu yazıda yazdıklarım kadar melankolik bir insan değilim ve umuyorum ki bir sonra ki "iş" temalı yazım daha umutlu, mutlu ve gururlu olacaktır.

buralara kadar tahammül edip de okuduysanız kuş koysunlar yolunuza, mutlu kalın.

edit: yazım hatası. nicesi vardır elbet, kusuruma bakmayın.
Central istasyonundan indikten sonra şehre doğru, ana yoldan giderken sağ tarafınızda info office kalacak şekilde dar bir sokaktan içeri girin. Solunuz da Prix D'ami 'yi göreceksiniz. 4 katlı olan bu coffeshop en üst katında rahat koltukları 3D televizyonları, çokgüzel garsonlarıyla biz müptezellere çok iyi bakıyorlar. tavsiye ederim.

birde redlight'in güneydoğu tarafında BlueBird var. bu ikisini efsane şekilde tavsiye ederim. supersilverhaze yada amnesia içebilirsiniz. sativadır :P
düğünde davetlilere iphone 8 dağıtan damat - intiharameyilli-DBWUE
ahanda videonun linki
arabistanda bir düğünda damat davetlilere iphone 8 dağıtmış. zenginlik böyle birşey herhalde az önce okumuştum türkiyede bir kişinin iphone 8 alması için 640 saat çalışması gerekiyormuş. merak ettiğim şey burada insanlar nikah şekerine bile iki üç tane almak için çullanırken konu olan düğünde fazladan iphone almak için "evde torunum var ona da birtane ver abisi" diyen olmuş mudur?
Adem abimizin kitapları aksiyon sahnelerini film gibi gözümüzün önüne dökmesi eşsiz bir kitabı olan (bkz: olasılıksız) ve (bkz: empati) okunmaya değer. "Oz" adlı kitabı okunmasa da olur karakterler ve dünya cok basit olmuş zorla yazılmış anlaşılan.
ne demişler. efendi görünümlü sinsi, kaypak bir adam olacağına, piç olsun deli dolu olsun içi dışı bir olsun.

şu da mümkün tabii ; kadınların piç bir erkeği düzeltip, yola getirebilme umudundan kaynaklıdır. bunu becerirse kendini başarmış hisseder. efendi bir erkeğin düzeltilecek bir tarafı zaten yoktur, o halde kadının kendine amaç edinebileceği bir şey de yoktur.
haklı tercihtir. gezen adamın gözü dışarıda olur. asosyal adam ise en fazla bilgisayar başında kendini tatmin eder.
amsterdam' ın bilinen coffeshop'larının aksine net en iyisidir. en iyi yasal malzemesi ise (bkz: pure haze') dir.