Madagaskar'la özdeşleşen geniş gövdeli ve çok uzun ömürlü bir ağaç türü.

Küçük Prens kitabında da yer alan bu efsanevi ağaç türü aslında Afrika ve Avustralya'da da yetişmektedir. Meyvesi ve taze yaprakları yenir.
Rivayete göre Şeytan baobab ağacını topraktan koparırcasına ayırır ve ters olarak, kökleri dışarıda kalacak şekilde, dallarını toprağa daldırarak yeniden diker.

Diğer bir efsaneye göre ise yeryüzündeki ilk ağaçlardan biri olan baobab, zarif ve narin palmiye ağacı ile karşılaştığında kıskançlık krizine kapılır ve onun gibi uzun boylu olmak dileğiyle ağlamaya başlar. Ateş ağacının kırmızı çiçeklerini gördüğünde bu sefer de çiçek açmak arzusuna kapılır. Azametli incir ağacını ve olgun meyvelerini gördüğünde de o da meyve verebilmek için Tanrı’ya dua eder. Bu bitmez tükenmez istekler karşısında Tanrı kızar, baobabı kökünden koparırcasına söker ve tepetaklak bir şekilde tekrardan toprağa diker

Bilhassa günbatımında manzarası enfestir, fikir vermesi bakımından kendi çektiğim bir fotoyu ekliyorum :)
baobab ağacı - civciv-x3NF4baobab ağacı - civciv-x3NF4
yıllardır çizgisini bozmayan, en önemlisi ücretsiz edinilebilen, bilgisayarda ne kadar gereksiz ıvır zıvır veri varsa silip atan ve bilgisayara nefes aldıran tatlış mı tatlış uygulamadır. türkçe desteği de senelerdir bulunmaktadır. "ay bu nasıl yapılıyor, hiç anlamam" diyen insan kişisinin yapması gereken sadece "temizliğe başla" butonuna basmaktır.

olmayan pc kalmasın
1995-2000 arası doğmuş olan nesli yabancı dizilere alıştırmış medya oynatıcıdır. 1985-1995 arası neslin iyi bildiği bs player in ücretli olmaya karar vermesiyle tahtını almıştır.
aynı zamanda son zamanlarda online izleme modası gereği 2000 sonrası neslin pek bilmeyeceğidir.
iskandinav ev dekorasyon mağazalar zinciridir. mobilyaların geneli suntadır. 3lü kanepe de alsanız kocaman masa da alsanız depodan parça parça toplayıp kasaya güç bela götürmeniz, zar zor kasadan geçirmeniz ve ardından evinize götürüp kendiniz kurmanız gerekmektedir. herşeye rağmen tıkır tıkır işleyen sistemleri ve hakikaten albeni yaratan tasarımları insanı alışverişe teşvik etmektedir.
zamanında ODTÜ öğrencileri tarafından "hoccam" olarak kurulup daha sonra "hocam" olarak ülke genelinde sadece üniversite öğrencilerini barındıran, üyelikte geçe kalmayanların bolca ekmeğini yediği sosyal platformdur. üyelikler yönetim tarafından azar azar açılmaktadır ve erkek-dişi oranı sağlanmaya çalışılmaktadır. ban sistemi felakettir.

zamanında çoğu aktif 3500 online bulunurken şu sıralar hepsi pasif 500 online zor bulunmaktadır. tadı tuzu kalmamıştır.
bu sözlükte takılmamın ve yazar olmamın en önemli sebeplerinden birisidir.

vay efendim falanca takımla filanca takım maç yapıyormuş başlığı altında:
- milletin birbirine sırf tutulmayan takım nedeniyle aşağılama girişimleri,
- takım futbolcuların hile yapmaları durumunda bu oyuncuların anneleri hakkında çarpıcı iftiralar atılması,
- hakemlerin cinsel tercihleri hakkinda seviyeyiz söz öbekleri kullanımı,
vb. çokça küfür duymak mümkündür.
ne olursa olsun bir gezginsözlük yazarı sözlük içerisinde maç muhabbetine girmemeli, seviyeyi düşülmemelidir.
şimdiden bu entry'i dikkate alan yazarlara teşekkür ederim.
Sessizce oturduğu yerde, bugünü ve yarını tayin etme gücü olan hede.

Ne kadar biriktirmişim bunun azabını. Ne çok olmuş ki, onu rahatlatacak ufacık bir hamle yaptığımda duygularım birbirine giriyor.

Bugün, bu akşam vicdanımın evine girdim. Kafamı ve yüreğimi elimde olmadan ne çok hor kullanmışım meğer. hayret ettim.

Neleri görmemiş, görmezden gelmişim. Utandım, çok utandım. Ne güzel insanlar varmış. hatırlayınca sevindim, çok sevindim.

Kendime çok acı biriktirdim, atamadım. Çok çırpındım, elimde olarak/olmayarak büyük bedeller ödedim. (Çok büyük değil) Neredeyse hepsi vicdanı susturmak içinmiş, ona sus payıymış meğer.

Bu akşam aldığım kararlar, bu entry, hissettiklerim.. belki bunlar da bir kandırmaca. Belki bunlar da sus payı, bilmiyorum. Bu paradoksun fikrime düşmesi bile korkunç.

Talihsizce, savunmasız bir anda yüzleştiğim acılar ve vicdanım.. Birbirine meğer nasıl güçle bağlıymış. Bilemedim. Vicdanıma kurulanlar, ertelediklerim, yüzleşmekten korktuklarım meğer içimdeki acıyı nasıl beslemiş.

“Kurtulmak için bir yol buldum” Sanrısı bu belki. Bu düşüncedeki olumsuzluk içimde yeşeren umuda mani değil.
Bir gültendayıoğlu romanı. 10 yaş üzeri için uygun olduğu söyleniyor olsa da ben bunu çocukların okuyabileceği türde bir roman olarak görmüyorum.

Çocukluğumun en büyük travmalarından biri tartışmasız bu romandır. Barındırdığı dram, çocuk dünyası için biraz değil epey fazla.

Çocukların ulaşamayacağı yerlerde saklayınız.
Muzaffer izgü’nün çocuk romanı.

Daldığım deryalar dün gibi aklımda. Dayımın can olmasını ne çok istemiştim.

Yeğenlerimin baş ucu kitabı yapacağım bunu. (Swh)