#tüm jackie-brown entry'leri
bunun bir de “abi sen freeshop’da çalışıyon demi? viski ne kadar sizde?” diyenleri var ve her yılbaşı öncesi ortaya çıkıyorlar.
edit: imlâ
edit: imlâ
nerede bir baltaya sap olamamış, yıkık, silik tip varsa kendini yola vuruyor. gezmek bir kaçış aslında. örneğin ben de geziyorum ama iş yaşamımdaki zor, değiştirilmesi imkansız (bkz: akp seçmeni) (bkz: çomar) ve askerde dahi görmediğim bir ton cahil insanla bir arada çalışıyorum. iyi para kazanıyorum ve tatillerimi de genelde yurtdışında geçiririm. üstelik öyle tahta kurulu hostellerde değil, isim yapmış otellerde konaklarım. bir konser için bile avrupa’nın herhangi bir şehrine atlayıp 1-2 günlüğüne gidebiliyorum (bkz: yüksek kura rağmen avrupa seyahati yapmak). her 15 günde bir izmir’e gitmesem zaten olmaz.
ancak gözlemim şu ki, bu insanlar yenemediklerinden, uyum sağlayamadıkların, değiştiremediklerinden kısacası “başaramadıklarından” ve tüm bunları yapabilecek donanımda olmadıkların kaçıyorlar ve bu kaçışı da gezme maskesiyle örtüyorlar. bunun en belirgin emareleri şunlar;
*cepte 1 yılda biriktirebildiği 400 dolarla 1 ay ukrayna’da tatil yapma hesapları yapanlar. bunu bir de övünç kaynağı olarak anlatanların ağzına kürekle vurasım var.
*araba kiralayacak, uçağa binecek, otobüse binecek kadar bile parası olmadığı için türkiye gibi bir ortadoğu ülkesinde otostop çekmek.
* adam kız arkadaşıyla tanımadığı heriflerin evinde kalmak için ilan açıyor. çaresizliğe bak (bkz: couchsurfing). “omo ovrupo’da da couch sistemi vor” diye ağlayarak gelmeyin, avrupa’da da loser var. hıı bir de gecenin bir yarısı sokakta kalıp couch arayanlar var. bir insan evladı, x ülkesinde, gecenin bir yarısı sokakta hangi akla hizmet kalır? hiç mi hesabını yapmaz?
* günlük 5 dolara bitli hostellerde konaklamak zorunda kalmak. “omo çok gozol network oluyor” diye gelmeyin, o insanların ne kendine, ne de size faydası dokunur. güler eğlenir, yer içersin o kadar. (bkz: istisnalar kaideyi bozmaz)
örnek veremediğim daha pek çok olaylar ileride çocuklarınıza, eşinize, arkadaşlarınıza anlatacağınız gurur verici değil, garibanlık anılarından öte şeyler değildir (bkz: gezginlerin garibanlık anıları).
kız arkadaşını alıp tatiline uçakla gitmek, indiğin havalimanından kiraladığın aracı almak, tertemiz odaları, mis gibi çarşafları olan oteline yerleşmek, kaliteli ve iyi hizmet alabileceğin mekanlarda yemek yemek ve eğlenebilmek, tüm bunları yaparken rahat ve kaygısız gezmek, keşfetmeye devam etmek dururken facebook gruplarında örnek gösterilen bu sefil hayat loser’lıktan başka bir şey değildir.
ancak gözlemim şu ki, bu insanlar yenemediklerinden, uyum sağlayamadıkların, değiştiremediklerinden kısacası “başaramadıklarından” ve tüm bunları yapabilecek donanımda olmadıkların kaçıyorlar ve bu kaçışı da gezme maskesiyle örtüyorlar. bunun en belirgin emareleri şunlar;
*cepte 1 yılda biriktirebildiği 400 dolarla 1 ay ukrayna’da tatil yapma hesapları yapanlar. bunu bir de övünç kaynağı olarak anlatanların ağzına kürekle vurasım var.
*araba kiralayacak, uçağa binecek, otobüse binecek kadar bile parası olmadığı için türkiye gibi bir ortadoğu ülkesinde otostop çekmek.
* adam kız arkadaşıyla tanımadığı heriflerin evinde kalmak için ilan açıyor. çaresizliğe bak (bkz: couchsurfing). “omo ovrupo’da da couch sistemi vor” diye ağlayarak gelmeyin, avrupa’da da loser var. hıı bir de gecenin bir yarısı sokakta kalıp couch arayanlar var. bir insan evladı, x ülkesinde, gecenin bir yarısı sokakta hangi akla hizmet kalır? hiç mi hesabını yapmaz?
* günlük 5 dolara bitli hostellerde konaklamak zorunda kalmak. “omo çok gozol network oluyor” diye gelmeyin, o insanların ne kendine, ne de size faydası dokunur. güler eğlenir, yer içersin o kadar. (bkz: istisnalar kaideyi bozmaz)
örnek veremediğim daha pek çok olaylar ileride çocuklarınıza, eşinize, arkadaşlarınıza anlatacağınız gurur verici değil, garibanlık anılarından öte şeyler değildir (bkz: gezginlerin garibanlık anıları).
kız arkadaşını alıp tatiline uçakla gitmek, indiğin havalimanından kiraladığın aracı almak, tertemiz odaları, mis gibi çarşafları olan oteline yerleşmek, kaliteli ve iyi hizmet alabileceğin mekanlarda yemek yemek ve eğlenebilmek, tüm bunları yaparken rahat ve kaygısız gezmek, keşfetmeye devam etmek dururken facebook gruplarında örnek gösterilen bu sefil hayat loser’lıktan başka bir şey değildir.
lenf kanseri olan ve tedaviyle yenen çok yakın bir arkadaşım şekeri bıraktı. o gün ben de bıraktım.
anayasal güvence olarak kurulmış yüksek seçim kurulu tarafından faaliyetlerine devam etmesinde ve seçimlere katılmasında hiçbir engeli bulunmayan parti.
weihenstephaner, 725 yılında bavyera'da aziz korbinian tarafından bir manastırda üretilmiş dünyanın ilk birasıdır. almanların "weißbier" dedikleri beyaz biradır. beyaz buğdaydan yapıldığı için bu şekilde anılır. wba (world beer awards) tarafından en iyi bira ödülüne sahiptir. türkiye'deki ithalatçısı tuborg'dur (tuborg’u yaşar holding’den alarak ne ne kadar güzellik yapmış bize şu israilliler).
yurtdışında pek çok çeşidi bulunuyorken, türkiye’de sadece tek çeşidine rastladım. tadını pek beğendiğimi söyleyemeyeceğim. tadı biraz nane likörünü andırıyor. beyaz bira olarak erdinger tavsiyemdir. daha detaylı bilgi için tık
edit: imlâ
yurtdışında pek çok çeşidi bulunuyorken, türkiye’de sadece tek çeşidine rastladım. tadını pek beğendiğimi söyleyemeyeceğim. tadı biraz nane likörünü andırıyor. beyaz bira olarak erdinger tavsiyemdir. daha detaylı bilgi için tık
edit: imlâ
evimize 1 durak uzaklıkta bir üniversitede (bkz: istanbul üniversitesi) okuduğum için benim için hiç de sefalet olmayan bir hayattı. hıı bu sefalet hayatını yakından görmek için pek çok öğrenci evine ziyarette bulunmuşluğum vardı. mesela adam koltuğun arkasını donuyla temizlemek istemiş, adamın başka donu olmadığı için donsuz geziyordu. don da öyle yerde kirleri toplamış köşede duruyordu. “ne zaman yıkamayı düşünüyorsun?” diye sormuştum elemana, “yan odayı da temizleyeyim yıkarım” cevabını almıştım.
buzdolabında biri kirli kaşığıyla yoğurdu kaşıklamış ve yoğurdun içinde yemek parçaları bırakmıştı. diğer eleman da hiçbir şey olmamış gibi oturdu yoğurdu yedi.
küveti tıkayan spermleri açmaya çalışan eleman en ilginciydi. yeter fazla anlatmayayım.
üniversite hayatında çekilen en berbat anları bir marifetmiş gibi anlatanlara anlam veremiyorum. bunlara şahit olduktan sonra ailemin beni istanbul dışına göndermemekle ne kadar haklı olduklarını düşünüyorum. zira bu tiplerle bir dakika aynı evde duramazdım.
buzdolabında biri kirli kaşığıyla yoğurdu kaşıklamış ve yoğurdun içinde yemek parçaları bırakmıştı. diğer eleman da hiçbir şey olmamış gibi oturdu yoğurdu yedi.
küveti tıkayan spermleri açmaya çalışan eleman en ilginciydi. yeter fazla anlatmayayım.
üniversite hayatında çekilen en berbat anları bir marifetmiş gibi anlatanlara anlam veremiyorum. bunlara şahit olduktan sonra ailemin beni istanbul dışına göndermemekle ne kadar haklı olduklarını düşünüyorum. zira bu tiplerle bir dakika aynı evde duramazdım.
alman besteci. hollywood yapımı ve gişe rekorları kırmış pek çok filmin soundtrack’lerini bestelemiş ve maalesef ülkemize konser vermeye gelmeyen çağımızın en büyük müzisyenlerindendir. o gelmiyorsa biz gideriz diyerek yakın bir zamanda avrupa konserlerinden birine gitmek istiyorum. katılmak isteyen gezginler varsa yeşillendirmek yeterli ;)
spotify
spotify
istanbul - new york desem? daha sonra tabi avrupa’da prag, barcelona, amsterdam orta bir yerde buluşmaya başladık.
adminler ya da kampbuddy‘leri (literatüre ben soktum sanırım şimdi) tarafından açıldığını düşündüğüm başlıklardır. son birkaç gündür bakıyorum, özellikle 2-3 tane yazar var ve bunlar paso başlık kastırıyorlar. bu şekilde sözlüğün bir şeye benzeyeceğine inanan varsa şimdi çadırını toplasın ve arkasına bakmadan kampı terketsin bence.