avusturya menşeili filtre kahve markası. sayılı kahve markalarından.
-ilk olarak moral bozmadan tekrar çalışmaya başlamalısınız.
-çalışırken yanınızda yörenizde telefon olmamalı.
-çalıştığınız derslerde zamanla öğrendiğiniz bilgiler size ben birşey bilmiyormuşum dedirtmiyorsa bu verimli çalışmıyorsunuz demektir.
-belirli aralıklarla mekan değiştirerek çalışın, bu sizi ferahlatacaktır.
-sınava az vakit kala ders çalışmayı bırakmayın tam tersi artırın; kısa süreli hafızanıza ne kadar çok bilgi akıtırsanız o kadar iyi
-eğer özel ders alıyorsanız bu sizde rehavet uyandırabilir.unutmayın, derece yapanlar genelde özel ders alamayan maddi yönden sıkıntı çeken ailelerin çocukları oluyor.
-ders aralarınız fazla olmasın (15-20 dk) ve zamanla molasız ders saatlerinizi uzatın, alıştığınızı göreceksiniz.
-çıkmış soruları iyi analiz edin ve ona göre çalışın çünkü sınavı iyi bilen değil en fazla neti yapan kazanıyor.

not:her madde herkeste işe yaramayabilir.ama bunların çoğunu yapabilirseniz iyi yoldasınız demektir.
genelde şehrin en dış bölümlerinde bulunan, birsürü firma/fabrikanın yan yana gelmesiyle oluşan, endüstriyel üretim amaçlı bölgelerdir. genelde ayakkabıcılar, işte metal sanayicileri, kalıpçılar filan yakın dükkanları parselleyerek ayakkabıcılar sitesi gibi isimler alırlar.
eksikliği parkinson, fazlalığında şizofreniye neden olan nörotransmitter.

az olmak koşuluyla dopamin dengesizliği dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğuna neden olmaktadır..

marijuana kullanımı vucuttaki dopamin seviyesinin yükselmesine neden olur. uzun süreli kullanımlarda şizofreni görülmesinin nedeni bu olduğu söylenmektedir.
adından anlaşılacağı üzere aşırı hareketlilik hali ve çabuk dikkat bozulması, odaklanamama durumu. genellikle tedavisinde kullanılan ilaçlar ritalin ve concertadır.

yaşlılıkta hareketlilik hali azalsa da odaklanamama durumu devam eder.
sinir sisteminde nöronlar arası ve nöron ile başka bir hücre arasındaki iletişimi sağlayan kimyasallara verilen isimdir.

dopamin, seratonin, endorfin en çok bilinen nörotransmitterlerdir.
luke kelly şarkısıdır. daha sonra thin lizzy ve metallica tarafından coverlanmıştır. metallica tarafından yapılan coverdan sonra şarkı meşhur olmuştur. klibi hala aklımda. metallica bir lezbiyen ev partisinde çalıyor, ortam kopuyor. ama bu şarkının en büyük özelliği, dinlediğim en sayko şarkı olmasıdır. burdan luke kellyye teşekkür ediyorum. zaten adamın o sarı kıvır saçları, o bakışlarından ne kadar manyak olduğu belli. aşağıda ufak bir şarkısözü analizi yapayım.

Cork and Kerry dağlarında gezen bıçkın delikanlımız, çavuş farrelı parasını sayarken görür. daha sonra kılıcıyla silahını çektiği gibi çavuşu tokatlayarak soyar. sonra parayı alır ve ana hatunumuz mollye gider. mesleğini tahmin ediyorsunuzdur. zaten. içiyolar ve mollynin odasına giriyorlar. bizim çavus farrell, sabah 6 7 sularında baskın veriyor, bıçkın delikanlımız çiftesiyle 2 mermiyle bitiriyor işini.

şarkı burda insan zevklerinden bahsetmeye başlıyor. mesela kimisi balık tutmayı sever, kimisi kavga etmeyi filan. kahramanımız da yatmayı seviyormuş. özellikle de mollynin yanında. fakat artık yatamadığından şikayetçi. çünkü yakalayıp hapse atmışlar abimi.

burdaki asıl saykoluk ise, bu olaylar olurken, kahramanımız tam 4 kez benim peder için bir viski vardı, o nerde diye sorması. olm çavuşu soymuşun, mollye gitmişin, sora vurmuşun. ne viskiymiş be kardeşim. ayıp ayıp. alın size tam şarkı sözleri. klibi ıskalamayın.

As I was goin' over the Cork and Kerry mountains
I saw Captain Farrell and his money he was countin'
I first produced my pistol and then produced my rapier
I said stand and deliver or the devil he may take ya

I took all of his money and it was a pretty penny
I took all of his money yeah and I brought it home to Molly
She swore that she'd love me, no never would she leave me
But the devil take that woman yeah for you know she tricked me easy

Musha ring dum a doo dum a da
Whack for my daddy-o
Whack for my daddy-o
There's whiskey in the jar-o

Being drunk and weary I went to Molly's chamber
Takin' my money with me, but I never knew the danger
For about six or maybe seven in walked Captain Farrell
I jumped up, fired off my pistols and I shot him with both barrels

Musha ring dum a doo dum a da
Whack for my daddy-o
Whack for my daddy-o
There's whiskey in the jar-o

Now some men like the fishin' and some men like the fowlin'
And some men like ta hear, ta hear the cannon ball a roarin'
Me I like sleepin', specially in my Molly's chamber
But here I am in prison, here I am with a ball and chain yeah

Musha ring dum a doo dum a da
Whack for my daddy-o
Whack for my daddy-o
There's whiskey in the jar-o

Whiskey in the jar-o
Musha ring dum a doo dum a da
Musha ring dum a doo dum a da
Hey, musha ring dum a doo dum a da
Musha ring dum a doo dum a da
lise yılları asosyallikle yok olup gitmiş insanlar üniversiteye geldiğinde bir gruba, bir yerlere, bir şeylere ölümüne atlarlar ve onlara bağlanmak isterler. ben de üniversiteye girdiğimde hiç bir yeteneğim ve hobim olmadığı için işin kolayına kaçtım ve beşiktaş'a bağlandım. ailemin okumak için verdiği üç beş kuruş parayı formalara, beşiktaş dergisine yatırıyor digitürk alacak kadar bir gelirim olmadığı için de kahve köşelerinde beşiktaş maçlarını izliyordum. tam bir beşiktaş fanatiği olmuştum. insan futbol fanatiği olunca sevgilisinin olmaması, mal gibi bir adam olması asla göze batmaz çünkü futbol fanatiğinin cevabı hazırdır; "benim aşkım yeni nallıhanspor, ben ömrümü güdüllügücü’ne verdim" dediği anda karşısındaki herkes ona saygı duyar ve onu kimse yargılamaz.

her şeyi abartma olayım burada da kendini göstermişti. beşiktaş’la yatıyor beşiktaş’la kalkıyordum. okul arkadaşlarım bahçeli’de, tunalı’da serengeti aslanı gibi karı kız kovalarken ben pascal nouma'nın posterine bakıp sigaramdan bir fırt çektikten sonra "ben de psikopatım ulan" diyordum. her şey o kadar güzeldi ki kimse bana karışmıyor, sevgilimin olmamasını, beşiktaş’tan başka muhabbet edemememi kimse sorgulamıyordu. hatta beşiktaş'ın maçlarının olduğu günlerde kimse beni aramıyordu. benim gibi asosyal adam için fanatiklik biçilmiş kaftandı.

günlerden bir gün atv'de beşiktaş’ın kupa maçını izlerken alt yazı geçmeye başladım. "beşiktaşım benim biricik sevgilim melodisini cep telefonuna hemen yükle" diye. o dönemde kontör dünyanın en değerli şeyiydi. çöllere düşsem üç gün susuz kalsam bir bardak su mu yoksa 100 kontör mü diye sorsalar 100 kontörü seçerdim. ve bu melodi tam 64 kontördü. insan bazen gerçekten abandone oluyor şimdi bedava verseler almayacağım şeyi o dönem tam 64 kontör vererek aldım. artık telefonum çaldığından çarşı grubunun stadı yıktığı gibi ortamı yıkacaktı, benden mutlusu yoktu.

ertesi gün okuluma gittim. arkadaş grubumun masasına oturdum. aylardır hiç kız olmayan masamızda ne hikmetse o gün kızlar cirit atıyordu. bir an ferhat'a döndüm “ne ayak la” der gibi bakış attım. o da çıkık çenesini hafifçe öne çıkararak “keyfimiz gıcır sorgulama” bakışı attı. insan ne kadar mal olursa olsun üniversitede masasına kızlar oturduğunda bir pişekara bir kavukluya dönüşür. muhabbetler, şakalar ve komik mallıklardan oluşan hikayelerimle ortama neşe saçmaya başladım. neticede aylardır ilhan mansız, pascal nouma'nın suratlarını gören biriydim. her şey harika giderken bir anda telefonum çalmaya başladı. nedense o ortamda, indirdiğim "beşiktaşım benim biricik sevgilim" melodisinde çarşının ruhundan eser yoktu resmen bu muazzez ersoy'un " dert ortağım benim biricik sevgilim"di. ortam bir anda buz kesti. kısa bir sessizlikten sonra kızlar aşağılayın kıkırdamalar başladı. ahh o kıkırdamaları kim bilir kaç defa duymuştum. telefonuma şöyle bir baktım arayan annemdi. bütün ortam benim polifonik melodim nedeniyle üçüncü sınıf bir bara, flash tv'deki evlendirme programlarına döndü. telefonumla bir kaç saniye daha bakıştıktan sonra içimden "hay zikiim senin gibi melodiyi" diyerek no tuşuna bastım. o anda ferhat bu sefer çıkık çenesini iyice öne çıkarmıştı. ferhat’ın çıkık çenesi bana bakarak "yapacağın işi zikeyim bok ettin ortamı” dedi.
Osmanlı döneminde yalıların sayısının 445 olduğu, günümüze ulaşabilenlerin sayısının ise 366 olduğu belirtiliyor.

Osmanli doneminde, sehzade, sultan ve hanedanin onde gelen mensupları istedikleri yerde yalı veya köşk yaptirabilmektedir ve bu insanlar genelde Beşiktaş, Ortaköy ve Kuruçeşme bolgesini tercih etmişler. Sadrazamlar, vezirler ve pan üyeleri Bebek'te, ilmiye sınıfı Rumeli Hisarı'nda, Hristiyanlar ve Yahudiler Arnavutköy ve Kuzguncuk'ta, zengin Rumlar, Avrupalı diplomatlar ve Ermeniler Yeniköy, Tarabya ve Büyükdere'de, din adamları ve ilim adamları Beylerbeyi'nde ikamet etmişlerdir.

Farklidir ki yalilar her renge boyanamiyor o donem. devlet erkanindan olanlar asi rengi denilen kirmizinin bir tonu, devlet mensuplari ve ust tabaka sari ve kremsi tonlar, gayrimuslimlerin evleri ise siyah, gri ve kahverengi tonlari oluyor.

mahmut sami şimşek'in yazdigi kitaba gore " Kitapta, Osmanlı döneminde yeşil korularla boğazın arasında kalan yalıların tabiatın doğal bir parçası haline geldiği belirtilerek, o dönemki yalı sakinlerinin ayrıcalıklarından da bahsediliyor. Denize uzanan cumbalardan balık tuttukları, deniz tarafındaki odanın halısının altındaki ahşap kapağı kaldırınca denize girdikleri, sandallarla geçen satıcılardan zembiller sarkıtarak alışveriş yapabildikleri, kayıkla yalının kapısına kadar gelebildikleri, bu sebeple yalıların suyla temasının kesilmemesine çok önem verdikleri anlatılıyor."