başlık sığmadı : Kemalist Türkiye’nin Siyasal Sistemi; Parti ve Devlet

Mart 1925’te Takrir’i Sükun Kanunu’nun ilan edilmesinden itibaren Türkiye’nin yönetim biçimi bir tek parti yönetimidir. Takrir’i Sükun Kanunu, 1929 yılına kadar yürürlükte kaldı.

Cumhuriyet Halk Fırkası, her bakımdan bir iktidar tekeli kurdu ve 1931’deki parti kongresinde Türkiye’nin siyasal sistemi tek parti sistemi olarak ilan edildi.

1924 Anayasasına göre bütün iktidar, ulusun egemenlik iradesinin tek meşru temsilcisi olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeydi.

Tartışmak, kabinenin kendi kararlarını duyurduğu ve açıkladığı bir forum işini gören meclis grubu toplantılarında dahi kısıtlanmıştı. Meclis grubu toplantılarının işlevi esasen kabine kararlarını onaylamak ve meşrulaştırmaktan ibaretti.

Partiyle devlet özdeşti. Bu durumun getirdiği önemli bir sonuç, partinin hiçbir zaman bağımsız bir ideolojik ya da örgütsel “kişilik” geliştirememesi ve yoğun bir biçimde bürokratikleşmesiydi.

Parti Genel Sekreteri Recep (Peker)’in bağımsız bir “Kemalist” ideoloji geliştirme girişimleri, İsmet İnönü’nün 1936 kongresinde devlet aygıtıyla parti örgütü arasındaki birliği resmi siyaset olarak açıklamasıyla boşa çıkmış oldu. Valilerin doğrudan doğruya vilayetlerindeki Cumhuriyet Halk Fırkası şubelerinin başkanları sayılması bu durumu açıklayan çarpıcı bir örnektir.

Ancak 5 Aralık 1934’te kadınlara oy kullanma ve seçilme hakkının tanınmış olması, önemli bir adımdı. Mart 1935’ten itibaren Büyük Millet Meclisi’nde 18 kadın milletvekili yer aldı.
Halkın toplumsal hoşnutsuzluğunu ifade etmesine hiçbir olanak verilmiyordu. Otoriter tavırlar, kayırmacılık ve yolsuzluklar, insan haklarının hiçe saylası ve hükümetin reform politikaları yaygın bir öfkeye neden olmaktaydı, dünya ekonomik bunalımı bu öfkeyi daha da arttırmıştı.

Ülkedeki bunalım meclisteki canlı tartışmalara hiç yansımıyordu. 1931 yılı parti kongresinin açılışında, parti genel başkanı İsmet Bey ekonomik bunalıma bir kez bile değinmedi. Mustafa Kemal, toplumsal hoşnutsuzluğu başka bir yöne çevirmek ve rehavet içerisindeki Cumhuriyet Halk Fırkası’nı harekete geçirmek amacıyla, sadık bir muhalefet partisinin kurulmasına izin verme hatta bunu teşvik etme kararı aldı.

Mustafa Kemal eski arkadaşı Fethi (Oktay)’a yeni bir parti kurma teklifinde bulundu. Fethi Bey (1925 Mart’ında başvekillikteki yenilgisinden sonra gönderilmiş olduğu) Paris’teki büyükelçilik görevinden yeni dönmüş ve Cumhurbaşkanı’na İsmet Beyin politikaları hakkında eleştirilerle dolu bir rapor sunmuştu.

Fethi Bey, hükümetin partisinin çalışmasına olanak vereceğine ve Mustafa Kemal’in tarafsız kalacağına dair güvence istedi. Kendisinden cumhuriyetçilik ve laiklik ilkelerine sadık kalması istendi.

Serbest Cumhuriyet Fırkası’na 15 milletvekili katılmış olmakla birlikte hepsi de mevcut düzenin gözde üyeleriydi, Parti 11 maddelik bir beyanname yayınlandı. 1924’teki Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın beyannamesini çağrıştırıyordu. Parti, liberal ekonomik yabancı yatırımların teşvikini ve ifade özgürlüğünü savunuyordu.

Parti şubeleri üyelik için tam anlamıyla başvuru istilasına uğrayınca Cumhuriyet Halk Fırkası liderleri telaşa kapıldı. Ekim 1930’da belediye seçimleri yapıldı, Serbest Cumhuriyet Fırkası 502 belediyeden 30’unu kazandı. Fethi Bey iktidar partisini büyük çaplı usulsüzlüklerle ve seçimlerde hile yapmakla suçladı.

Cumhurbaşkanının sahsına karşı siyasal muhalefet yürütmek istemeyen Fethi Bey, Serbest Cumhuriyet Fırkası’nı kapatmaktan başka seçeneği olmadığını anladı ve 16 Kasım 1930’da partiyi kapattı.

23 Aralık’ta, Mehmet adında birinin önderliğinde, yeşil bayrak açıldı. Şeriat ve hilafetin geri getirilmesini Mustafa Fehmi Kubilay olayının Kemalist lider kadrosuna tam bir şok yaşatan tarafı dervişlerin eylemi değil, 1000’in üzerinde kişinin olayların gelişimini ses çıkarmadan izlemiş olmasıydı.

2000’in üzerinde tutuklama yapıldı, 28 kişi idam edildi.

Mustafa Kemal bağımsızlara (1931 seçimlerinde 30, 1935 seçimlerinde 16) sandalye tahsis ederek meclisin rehavetini kırmaya çalışıyordu. 1931’de bağımsız adaylar için Halk Fırkası tarafından boş bırakılmış 30 sandalye doldurulamamış, 1935’te bağımsızların sayısı 13’e düşmüştü.

Toplumsal ve kültürel kuruluşlar içerisinde ilk kapatılanlar Türk Ocaklarıydı. Türk Ocakları, ülkede milliyetçi, pozitivist ve laik düşünceleri konferanslar, kurslar ve sergiler yoluyla yaymaya çalışıyordu. 1931’de kapatıldığında 30 binin üstünde üyesi 267 şubesi bulunuyordu. 1932’de, yerine, kentlerde Halkevleri ve büyük köylerde Halk kodaları kuruldu. İkinci Dünya Savaşı sonlarında ülkede 500 Halkevi vardı.

Kapatılan bir diğer örgüt, 1924’te kurulan Türk Kadınlar Birliği’ydi. 1935’teki olağanüstü kongresinde, Cumhuriyet Halk Fırkası liderliğinin isteği üzerine kendini feshetme kararı aldı.

Liberal ya da sosyalist muhalefeti temsil eden gazete ve dergiler 1925’te kapatılmıştı. Bunun bir istisnası, solcu bir gazeteci ve Mustafa Kemal’le Fethi Beyin eski arkadaşı olan Arif’in (Oruç) 1929-1930’da yayınladığı Yarın gazetesiydi. Yarın’da İsmet Beyin ekonomi siyasetinin şiddetle eleştirilmesine izin verilmiş olmasına rağmen bu gazete de, hükümete, ülkenin genel siyasetine aykırı yayın yapan gazeteleri kapatma yetkisi veren yeni basın yasasının kabulü ile 1931’de kapatıldı.

1933’te, İstanbul’daki eski Darülfünun, İstanbul Üniversitesi olarak yeniden kuruldu. Sadece Kemalist çizginin en güvenilir yandaşları görevlerine devam edebildi.

Türkiye’de akademik yaşam 1933’ten başlayarak Hitler iktidara geldikten sonra Almanya’dan ayrılan Alman araştırmacılarının ve bilim adamlarının akınıyla güçlenmişti. Türk hükümeti 63 Alman profesörü Türkiye’ye gelip ders vermeleri için davet etti.

Hem basın, hem eğitim kurumları Kemalist ideolojiyi yaymak üzere seferber edildi. Kemalist önderlerin çok sayıda vatandaşa -çoğunlukla yazarlara, öğretmenlere, doktorlara ve diğer serbest meslek sahiplerine ve öğrencilere- kendi modern, laik, bağımsız Türkiye tasavvurlarını aşıladıklarını belirtmek gerekmektedir.

1930’larda ortaya çıkan Kemalizm ya da Atatürkçülük kavramlarını birlikte oluşturan düşünceler ya da ülküler bütünü, doğal biçimde ve yavaş yavaş gelişti. Kemalizm bir tutum ve kanılar bütünüydü. Kemalizm, esnek bir kavram olarak kaldı ve dünya görüşleri çok farklı olan insanlar kendilerine Kemalist diyebildiler.

Kemalizmin temel ilkeleri 1931 parti programının içerisinde yer almıştı. Bunlar, cumhuriyetçilik, laiklik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik ve inkılapçılık idi.
1930’larda ortaya çıkan Kemalizm ya da Atatürkçülük kavramlarını birlikte oluşturan düşünceler ya da ülküler bütünü, doğal biçimde ve yavaş yavaş gelişti. Kemalizm bir tutum ve kanılar bütünüydü. Kemalizm, esnek bir kavram olarak kaldı ve dünya görüşleri çok farklı olan insanlar kendilerine Kemalist diyebildiler.

Kemalizmin temel ilkeleri 1931 parti programının içerisinde yer almıştı. Bunlar, cumhuriyetçilik, laiklik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik ve inkılapçılık idi.

Laiklik ve milliyetçilik kuşkusuz Jön Türk ideolojisinin, en azından 1913’ten beri, belirgin özellikleri arasında yer almıştı. 1930’larda her iki özellik en uçlara götürülmüş, laiklik, yalnızca devletle dinin ayrılması değil, dinin kamu yaşamından çıkarılması ve din kurumları üstünde devletin tam denetiminin kurulması olarak da yorumlanmıştı.

Milliyetçilik, yeni bir ulusal kimliğin oluşturulmasında başlıca araç olarak kullanılmıştı.
sürekli değişime ve Kemalist reform programını desteklemeye içten bağlı olma anlamına geliyordu.
devletin ekonomik alandaki üstünlüğünün tanınması olarak anlamlandırılıyordu.
internet erişimini sağlamak için bir modem ve telefon hattının kullanıldığı, telefon numarası çevirilerek erişimin sağlandığı, bir bilgisayar ağı biçimidir.

çevirmeli ağ dediğimiz şeydir. Bağlanırken çıkardığı garip sesleri bilmeyenemiz yoktur. 5g’lerin konuşulduğu şu dönemde neredeyse tarih olmuştur.
Normal bilinen iş akdinin aksine, sadece bir veya birkaç gün süren işlerdir. Anketörlük ve garsonluk güzel örnekleridir. Yoğun olunan, ekstra işçi lazım olunan dönemlerde başvurulur, işsizlerin kısa süreli kurtarıcılarıdır.
Diğer ismiyle Ceneviz kalesi olan kale. anadolukavağında bulunur. rumeli kavağında bulunan imros kalesi ile karşılıklı boğazı koruma için doğu Romalılar tarafından yapılmış fakat şuanda insanların görmek için çıktığı bir kale olmuştur. Manzarası fena değil. Eskiden kaleye giriliyordu fakat şuanda kapıları kapalı. O tarafları geziyorsanız görülesi.