mutlaka okunması gereken bir Metin Solmaz yazısıdır.
gündem hakkındadır. en ilginci ise yazıda interrail türkiye' den bahsetmektedir. haklıdır, güzel araştırmıştır.

'' Bu arada bana sorarsanız gençler varken umut var. Gezi konusunu açmayacağım. Daha güncel bir örneğim var. 300 bin kişilik İnterrail Türkiye diye bir Facebook grubu var. Bir yığın da alt grup… Türkiyeli gezginler bilgi alışverişi yapıyorlar orada. Muhabbet ediyorlar, anılarını anlatıyorlar, dayanışıyorlar, beraber faaliyet düzenliyorlar. Müthiş örgütlüler. Girin bir bakın neler yapıyorlar. Dünyanın bir ucunda birisine avukat gerekiyor, şıp buluyorlar. Öbürü bir yerde çantasını unutuyor, hop alıyorlar. Beraber geziyorlar, eğleniyorlar. Şapkanız uçar. Her siyasetten insanın, daha doğrusu “akılların” birlikte yaşaması olayını, “kimseye zararı dokunmadıkça her şey serbesttir” hukukunu çoktan hayata geçirmişler. Bizler, bir ortak bildiriyi yüz bin kere değiştirmeden yazamazken; onlar, yüz binlerce kişi bir çeşit anayasa ve konsensüs dahilinde neredeyse hiç maraz çıkmadan “her şey serbest” yaşayıp gidiyorlar. Grup kuralları “pek de kurallarımız bulunmamaktadır” diye başlıyor. Homofobiyi adıyla anarak ayrımcılığı ve hakaret, reklam gibi rahatsızlık işini yasaklamışlar. O kadar. Bir erkek sarkıntılık mı yapıyor, yahut anlamsız para hesabına giren, başka türden bir zibidilik yapan mı var? Birisi “çomar detected” diyor ve hop, muhabbete boğuluyor konu. Yapan, çaresizlik içinde “ortama uyuyor”. Başka bir yığın yazılmış yazılmamış, pek çoğu oluşmuş konvansiyonları, kendi jargonları var.

Bir arada iyi vakit geçirmenin bin türlüsünü bulmuşlar. Batılılar gibi hazıra konmadıkları, memlekette “bir gezme geleneği” bulunmadığı için her bir şeyi sıfırdan bulmaları gerekmiş. Bu yüzden batılı benzerleriyle karşılaştırılamayacak kadar yaratıcılar. Hepsini başka bir yazıda ayrıca anlatacağım. ''

yazının tamamı
Türkiye'de, ilk kez çokkültürlü toplum olmaktan, çokkültürcü toplum olma yolunda politik adımlar atılması, Batı'da çokkültürcü ideolojinin eleştirilmeye başlandığı döneme denk gelmektedir. Dünyadaki örneklerinde olduğu gibi, Türkiye'de de çokkültürcü ideolojinin uygulamaları kitle iletişim araçlarında görülmüştür. Çok dilli yayıncılığa yönelik yasal değişiklerin ardından, bir kamu hizmeti yayıncılık kanalı olan TRT'nin bünyesinde Kürtçe yayın yapan TRT Kûrdi (ilk adıyla TRT 6) kanalı açılmıştır. Ancak TRT Kûrdi her ne kadar kamusal yayıncılık kanalı olsa da devlet erkinin söyleminden bağımsız olamayacağı düşünülmüştür.
dahi anlamındaki ''de, da'' ve öncesinde kullanılan kelime (başlığı açma sebebidir. çoğu yazarımızın buna dikkat etmediğini üzülerek gözlemledim. belki bu başlıktan sonra farkındalık bir nebze olsun artar)
mutsuz çiftler.
pizza ve üzerindeki ananas.
Manipülasyonu insanların kendi bilgi ve öğretileri dışında bu kişileri etkileme ve yönlendirme şekilde tanımlayabiliriz. Bu etkiler ve yönlendirme sonucunda insanlar manipülasyonu yapan kişi veya kurumun istekleri doğrultusunda davranış ve kanaat değişikliğine gidebilirler. Ayrıca manipülasyon kavramı yönlendirme, etki altına alma gibi daha çok zihinsel faaliyetleri açıklamada kullanılan bir kavramdır. Haberin içeriğine müdahale etme eylemine manipülasyon denilmektedir. Haberi manipüle etmek içeriğine müdaheledir.
Manipülasyon daha çok holding basınında ve tekelleşme durumunda sıkça görülmektedir. Manipülasyon sadece haberde değil, diğer yazınsal türlerde de gerçekleştirilmektedir. Manipülasyonu yapan şayet basın mensubu ise, bu eylemiyle özgürlük dışında, iletişim etiğine de ters düşmüş olur. Elde edilen bilgilere göre manipülasyon, kitlelerin belirlenen hedefle uyum içinde olmalarını sağlamak amacıyla psikolojik süreçler kullanılarak yapılan bir iletişim tekniğidir, bu etkinlik tek taraflı olmaktadır. Tek taraflı olan bu etkinlikte çeşitli bilgiler ve düşünce kalıpları bireylere aktarılır.
Bireylerde arzu edilen duygu, düşünce veya davranışı oluşturabilmek için bilgiler; kitle iletişim araçlarının yardımıyla ya çarpıtılarak, eksiltilerek, çoğaltılarak, ya da abartılarak ve çeşitli mitler kullanılarak ve bu mitler çeşitli dayanaklarla desteklenerek topluma empoze edilir
Devletin vergilendirme yetkisi, devlet egemenliğinin ayrılmaz bir parçasıdır. Tarihsel olarak, bu yetkinin sınırsız ve keyfi kullanılması birçok siyasal kırılmalara neden olmuş ve anayasacılık hareketlerinin başlangıç nedenini oluşturmuştur. Birçok anayasa hukukçusu ve teorisi, devletin keyfi müdahalelerine karşı korunmasını amaçlamaktadır. Geçmiş dönemlerde, vergilendirme yetkisi, kral veya hükümdara aittir. Ulusal parlamentoların kurulmasıyla birlikte, bu yetki meclislerce kullanılmaya başlanmıştır. Bunun nedeni, halkın ödeyeceği vergiye rıza göstermesi gerektiği düşüncesidir. Ancak yasama organları basit çoğunlukla yasa çıkarabilirler ve bunun sonucunda vergilendirme yetkisini keyfi ve sınırsız bir şekilde kullanabilirler. Bu gerçekten hareketle, anayasal vergilendirmeye yönelik bazı temel ilkeler ortaya çıkmıştır. Verginin yasallığı, belirliliği, öngörülebilirliği, vergilendirmede hukuki güvenlik, adalet, eşitlik, genellik, mali güce vergilendirme, kıyas yasağı, genel karşılıklılık, geçmişe yürümezlik gibi ilkeler vergilendirmeye ilişkin anayasal ilkelerdir. Anılan ilkeler, karşılaştırmalı hukukta farklı şekillerde düzenlenmiştir. Bunun yanında bu ilkeler, yüksek yargı yerlerince pratikte farklı yorumlanmış ve uygulanmıştır. Bu farklılıklar kabul edilebilir ve normal olmakla birlikte, hukuk devleti olabilmek için hem yasama organının hem de yürütme organının bu ilkelere sadık kalması gerekmektedir. Bunun yanında, vergi idareleri ve vergi yargıçları da bu ilkelere uymalı ve pratikte yer vermelidir.
Nefret söylemi kavramı günümüzde ifade özgürlüğünün istisnalarından biri olarak kabul görmektedir. Bu söylem türü Batı demokrasilerinin hemen tümünde yaptırıma bağlanmakta ve bu eğilim uluslararası insan hakları hukuku mekanizmaları tarafından taraf devletin takdir alanı içerisinde kabul edilmektedir. Bu genel geçer tutumun tek istisnası ise Amerika Birleşik Devletleri'nde (ABD) karşımıza çıkmaktadır. ABD hukuk sisteminde nefret söylemi ifade özgürlüğünün bir parçası olarak kabul edilmekte ve bunun sınırlanması çok istisnai koşullarda mümkün olmaktadır.
türkiye'de 1973-1980 yılları arasında ortaya çıkan ve sınırlı bir süre yaşam alanı bulabilen toplumcu belediyecilik anlayışı, kendi dönemindeki yerel ve merkezi yönetim anlayışını derinden etkilemiştir. Bu belediyecilik anlayışının ortaya çıkmasında birçok faktör önemli etkide bulunmuştur. Dönem içinde büyükşehirlerde gecekondu hareketinin yavaş yavaş ortaya çıkması ve bu alanlarda yaşayan insanların oy davranışlarını değiştirmeleri, bu şehirlerde belediye yönetimine merkezi iktidardan farklı siyasal partilerin gelmesine yol açmıştır. Bu durum daha önce görülmeyen bir merkez-yerel çatışmasına dönüşmüştür. Ortaya çıkan bu mücadele alanı sonucunda yerel yönetimler merkezin ekonomik ve politik baskılarına maruz kalmıştır. Bu baskılardan kurtulma çabası içine giren yerel yönetimler ise, deneyimlerle ortaya çıkan bir belediyecilik anlayışı oluşturmuşlardır. (bkz: fatsa belediyesi)
Kişiye göre değişebilen, çalışan kişi tarafından ceo olmak gibi ancak dışardan kişiler için gereksiz görülen meslek türüdür.

(bkz: mobilya deneyicisi)
(bkz: evcil hayvan yiyeceklerini tadanlar)
(bkz: tuvalet kağıdı koklayıcısı)