kışın herhangi bir tatil beldesinde boş yazlıklarla dolu sokaklar. hele hava da fırtına-yağmur ise.. sanki yaz hiç gelmeyecekmiş gibi hissettirir.
(bkz: delikanlım) - yıldız tilbe
hafife alma, aşk vurur insana kısmını afife abla aşk vurur insana diye anlıyordum çocukken. *
hafife alma, aşk vurur insana kısmını afife abla aşk vurur insana diye anlıyordum çocukken. *
tuncel kurtiz'in sesiyle bambaşka bir boyuta taşınmış serkan uçar şiiri.
Zaman, can çekişirken,
Akrep yelkovan, arasında;
Bir adım öteye gidemezken geceden,
Ay, ışığını çekerken sinesine,
Yıldızlar çekilirken kuytu karanlıklara,
Hüzün, bakır bir çaydanlıkta demleniyordu,
Ve ben, son sigaramdaki dumanları da hapsediyordum içime,
Saat on ikiyi beş geçiyordu.
Ekmek bıçağında dilimleniyordu ömrüm;
Masum, yalınayak çocukluğum;
Umudun kıyısından geçmeyen gençliğim,
Ulu orta seriliyordu, harami sofrasına,
Düş bahçelerim yağmalanıyordu,
Herkes payına düşeni alıp giderken.
Bütün kimsesizliğimle,
Bütün çaresizliğimle,
Bütün çıplaklığımla, kalıyordum karanlığın koynunda;
Üşüyordum,
Tepeden tırnağa buz kesiyordu yalnızlık.
Saat on ikiyi beş geçiyordu.
Dişlerimle, şafağı sökmek isterken karanlığın göğsünden;
Gün ağarıyordu saçlarıma,
Tel tel,
Raylarımdan çıkıyordum,
Vagonlarım kopuyordu bir biri ardına,
Savruluyordum,
Bir cinayete kurban gidiyordum,
Kaza süsü verilmiş,
Faili meçhul bir ölüm biçiyordu terzi masasında,
Bir tabuta çivileniyordum.
Saat on ikiyi beş geçiyordu.
S.U.
05.10.2009
tuncel kurtiz'in sesinden
Zaman, can çekişirken,
Akrep yelkovan, arasında;
Bir adım öteye gidemezken geceden,
Ay, ışığını çekerken sinesine,
Yıldızlar çekilirken kuytu karanlıklara,
Hüzün, bakır bir çaydanlıkta demleniyordu,
Ve ben, son sigaramdaki dumanları da hapsediyordum içime,
Saat on ikiyi beş geçiyordu.
Ekmek bıçağında dilimleniyordu ömrüm;
Masum, yalınayak çocukluğum;
Umudun kıyısından geçmeyen gençliğim,
Ulu orta seriliyordu, harami sofrasına,
Düş bahçelerim yağmalanıyordu,
Herkes payına düşeni alıp giderken.
Bütün kimsesizliğimle,
Bütün çaresizliğimle,
Bütün çıplaklığımla, kalıyordum karanlığın koynunda;
Üşüyordum,
Tepeden tırnağa buz kesiyordu yalnızlık.
Saat on ikiyi beş geçiyordu.
Dişlerimle, şafağı sökmek isterken karanlığın göğsünden;
Gün ağarıyordu saçlarıma,
Tel tel,
Raylarımdan çıkıyordum,
Vagonlarım kopuyordu bir biri ardına,
Savruluyordum,
Bir cinayete kurban gidiyordum,
Kaza süsü verilmiş,
Faili meçhul bir ölüm biçiyordu terzi masasında,
Bir tabuta çivileniyordum.
Saat on ikiyi beş geçiyordu.
S.U.
05.10.2009
tuncel kurtiz'in sesinden
(bkz: fıstıkçı şahap)
alfabedeki sert sessiz harfler. aklımdan çıkmıyor bir türlü. demek iyi öğrenmişim.*
alfabedeki sert sessiz harfler. aklımdan çıkmıyor bir türlü. demek iyi öğrenmişim.*
günlük en az 2-3 milyon kişinin adım attığı istanbul'un kalbi. mısır çarşısı ve yeni cami bu meydandır. boğaz turunun başlangıç yeridir. balık ekmek ve turşu suyu içmeden kesinlikle dönmeyin. martılara yem atmak adettendir.
dün akşam saatlerinde 2'si kadın 3 Rus turist, kağıt toplayıcısı olduğu iddia edilen bir kişi tarafından kaldırımda yürürken bıçaklanıyor.
kaynak
kaynak
cahilliği erdem olarak görmeleri ve kaderci anlayış ilk aklıma gelenler.