sözlükçülerin yola ilk çıkış hikayeleri

/ 11
İlkler unutulmazmis ilk kampimdi 1-2 Ekim 2016 yaz Bolurail i beni hiç çağıran olmadı kampa 2016 haziran dönemi final haftamda yine hayattan bezmiş bir şekilde Facebook ta postları takip ediyordum birden interrail Türkiye de olduğumu anladım merak ettim dedim hayırdır ne var burda bı kaç post okudum sonra okudukça okudum en son bı posta denk geldim ve o postun içinde pablo nerudanin su dizeleri vardi

Yavaş Yavaş Ölürler

Yavaş yavaş ölürler
Seyahat etmeyenler.
Yavaş yavaş ölürler
Okumayanlar, müzik dinlemeyenler,
Vicdanlarında hoşgörüyü barındıramayanlar.

Yavaş yavaş ölürler
Alışkanlıklarına esir olanlar,
Her gün aynı yolları yürüyenler,
Ufuklarını genişletmeyen ve değiştirmeyenler,
Elbiselerinin rengini değiştirme riskine bile
girmeyenler,
Bir yabancı ile konuşmayanlar.

Yavaş yavaş ölürler
Heyecanlardan kaçınanlar,
Tamir edilen kırık kalplerin gözlerindeki pırıltıyı
görmek istemekten kaçınanlar.

Yavaş yavaş ölürler
Aşkta veya işte bedbaht olup yön değiştirmeyenler,
Rüyalarını gerçekleştirmek için risk almayanlar,
Hayatlarında bir kez dahi mantıklı tavsiyelerin dışına
çıkmamış olanlar

Bu dizeler bana nefes oldu siyah beyaz hayatıma renk oldu o zamanki bana yeni bir ben verdi.

1-2 ay bı ekipman arayışından sonra ekipmanları hazırladım

Sonrasinda kampa geldim korka korka ama o 2 gün belki hayatımın dönüm noktasiydi hayallerimin vuku bulmuş haliydi
İnsanların önyargisiz oluşu samimi oluşu amaclarimizin hayallerimizin aynı oluşu konuşulanların herkes tarafından ilgi çekici olması bana bunları ilk defa tattıran o kampti he bu arada ilk otstopumdan ve ilk kampımdan belki hiç durmaksızın anlatabilicegim 4-5 saatlik ani biriktirdim bunları sonraki postlarda paylaşmak üzere diyorum şimdilik :)


Son olarak kendimi kesfetmeme sebep olan pablo neruda ya ve interrail Türkiye ye bir teşekküru borc bilirim elimden geldiğince de benim gibi korkupta çıkamayan yada isteyipte tereddüt u olanlara yardım ediyorum, bayrağı devir aldık bu bayrak bilgi gibi paylaştıkça artan bir bayraksözlükçülerin yola ilk çıkış hikayeleri - ferrarisinisatangezgin-IcFwr
Çadırımı bisikletimin arkasına alıp sahil kenarında kamp yapmıştım. Gidebildiğim kadar sahilden ilerleyip son paramla kendimi otogara atıp eve dönmüştüm.
haftalarca arkadaşlara dil dökmek, herkesin hebele hübele diye geçiştirmesine sinirlenip bir gece ansızın alınan bilet, bir daha da kimseyle gezememek, kapanış
ilk kampımı üniversitenin mağaracılık (bkz: mağaracılık) topluluğundaki eğitim için yapmıştım. o güne kadar zaten hep hayallerimde olan bir şeydi ama asla ailemi ikna edemiyor, aileme karşı koyacak cesareti de kendimde bulamıyordum. sonra insan bir kere deneyince bağımlısı oluyor mantığıyla eve döndüğümde anneme yakın zamanda kampa gideceğimi ama şuan hiç bir şey planlamadığımı söyledim. sonra (bkz: gezginfest 2018) kilyosa gönüllü olarak başvurdum. kabul edildikten sonra annemin işverenlerinden birinden ödünç aldığımız çadırla orada kamp yaptım. o günden beri hala çadır istiyorum doğum günü hediyesi olarak ailemden.
çok istediğim kadar bi okadar da çok korkardım yurt dışına çıkmaktan, ta ki kuzenim '' interrail diye bir grup var trenle felan geziyorlar yiaa '' diyene kadar.

şimdi ise 16. ülkemi bitirdim ve yeni rotaların planını yapıyorum.
ilk yalnız yola çıkışım diyebilirim. work and travel yazı sonunda, work kısmını bitirmiş, travel kısmına geçmişiz kızlarla. bitmesini hiç istemediğim o yaza, bir sürü ilk sığdırmışım. amerikalı erkek arkadaşımın okulu açılmış, philadelphia’ya dönmüş. mesajlar acıklı, özlem dolu, son bir kez görüşsek temalı. “kızlar” dedim “ben gidiyorum”. seyahat planımızda sırada çocukluk hayalim niagara şelaleleri var. “yok” diyorum “onu son bir kez görmem gerek”. hiç bilmediğim bir kasabada iniyorum otobüsten. dört aktarmayla gece yarısını geçecek philadelphia’ya varmam. ingilizcem az ama deli cesaretim gereğinden fazla. o gün tanrının beni koruduğuna fazlasıyla inandığım bir gün olmuştu. otobüs biletinin satıldığı pastaneyi tesadüfen bulmuş, durağı tesadüfen bulmuş, durakta bana yol gösteren koruyucu melek tonya ile tanışmıştım (sonradan yıllarca e-posta arkadaşı olacaktık). her saniyesi dün gibi aklımda. yol açıktı o gün, yola çıkacak cesareti gösterebilenlere yolun daima açık olduğunu öğrenmiştim o gün..
benim için 225 kilometrelik ufak bir yoldur henüz 17 yaşımda hippi belgeselleri ve özgürlükçü kitapların gazı ile decathlona gidilir ve internetten ekipman arastirmalari yapilir boylelikle yola başladığım serüvendir. hiçbir zaman pişmanlık duymadım. verdiğim her kuruşun hakkını verdim.
Benim hikayem sayılır mı bilmiyorum ama yine de yazmak istedim.

Bir gün evde oturuyordum ve gezginfest'i sürekli görür olmuştum son zamanlarda. Lakin düşünüyorum bir yandan çadır yok çanta yok mat yok yeterli param yok hiçbir şeyim yok. nasıl giderim ki diye düşünüyordum ancak sonra aniden fark ettim ki sürekli aynı sebeplerden dolayı bir şeylerden mahrum kalıyorum. Ani bir kararla biletleri aldım ve kız arkadaşımın abisinin çadırını istedim :) ev arkadaşımla kilyos yolunu tuttuk.

kamp alanına ve sahile yetiştik yetişmesine de ömrümüzde çadır kurmadık biz. Neyseki katılımcılar çok yardımseverdi ve sağolsunlar çadırı kurmamıza yardım ettiler.

Organizasyon çok kötü ve yalan dolan olsa da konserler ve deniz için değdi. güzel bir anıydı.
/ 11