en yakındaki kitabın 95. sayfasından alıntı

/ 2
Hani bazen olur ya; yaşanan o an yerleşti kaldı ve tek bir andan çok daha uzun bir süreye yayılıp geçmek bilmedi. Sesler durdu, hareketler durdu, bütün bunlar tek bir andan çok ama çok daha uzun sürdü. (S. 95)
FARELER VE İNSANLAR
Birbirimizi görmeyeli yıllar olmuş gibi, bakıştık bir süre. Ben, içimden, bakışmak dokunmaya ne kadar yakın böyle, diye geçirdim o sırada. Sonra, o, ayağa kalkıp hızla soyunmaya başladı. İlk kez cesaret ediyordu buna. Üstünde ne var ne yoksa, tek tek çıkarıp attı içimdeki uçurumlara. Birer tutam siyah bulutlarıyla gökyüzü kadar çıplak kalınca da, uzanıp yattı aklıma. Bir bakıma, bedeni aklımın coğrafyası oldu.

Ölü zaman gezginleri- hasan Ali Toptaş
her yaş ve bir yaştan diğerine her geçiş, farklı farklı mutlu ve mutsuz olma biçimlerinin izlerini taşır. schopenhauer, sadece zamanın öznel algısı ile mutluluğun arasındaki ilişki ile ilgili değil, bu konuda da çok önemli şeyler yazmıştır. büyük bir filozofun, metafizikten ziyade psikolojik kaynaklı konu ve sorunlarla ilgilenmiş olması şaşırtıcı gelebilir, ancak böyle olmuştur.

eugenio borgna- ruhun yalnızlığı
“Ne yapıyorsunuz? Niçin ağlıyorsunuz?” diye sordu. “Görmüyor musunuz, bu geceden ve bu tabiattan ayrılmak sizi ağlatıyor. Sakın ellerinizi gözlerinize götürmeyiniz... ay altında ağlayan gözlere dokunmaya kimsenin, hatta sizin bile hakkınız yoktur. Bu gecenin bu kadar harikulade bir sonu olacağını ben bile tahmin edememiştim. Yanınıza gelip sizi yakından görmek istiyorum.”
- içimizdeki şeytan
özellikle son cümlesi bana güç veren alıntı:

bu içgüdüsel güçler, kuşaklar boyunca kötüye kullanıldıkları ve aslı astarı olmayan suçlamalara maruz kaldıkları için kadınların içinde gömülü kalmış dip akıntılarıdır. bununla birlikte jung, bir keresinde psişede asla bir şeyin kaybolmadığını söylemişti. psişede kaybolan şeylerin hepsinin aslında hala orada bulunduğuna güvenebileceğimizi düşünüyorum. bu nedenle kadınların içgüdüsel sezgi pınarı asla kaybolmamıştır ve üstü ne ile örtülü olursa olsun, tekrar ortaya çıkarılabilir.

(clarissa p. estes-kurtlarla koşan kadınlar)
sık rastlanan,"büyük sevgi" diye yaşanan(daha çok da filmlerde, romanlarda böyle sunulan) yalancı bir sevgi türü de putlaştırıcı sevgi'dir.
Ralph kolunu uzattı:
"şu halimize bakın! kaç kişiyiz? ama gene de duman çıkaracak bir ateşi sürekli yakamıyoruz. yoksa anlamıyor musunuz siz? anlamıyor musunuz ki, ateşin sönmemesi için... ölümü bile göze almalıyız..."
"Evrimin geçer akçesi ne açlık ne de acı çekmektir, sadece DNA sarmallarının kopyalanmasıdır. Nasıl bir şirketin başarısı çalışanlarının mutluluğuyla değil de banka hesabındaki liralarla ölçülüyorsa, bir türün evrimsel başarısı da DNA kopyalarının sayısıyla ölçülür. Ortalıkta DNA kopyası kalmazsa tür yok olur, tıpkı parası kalamayan bir şirketin iflas etmesi gibi. Eğer bir tür çok sayıda DNA kopyasına sahipse bu bir başarıdır ve tür gelişir. Bu perspektiften bakılırsa bin kopya her zaman yüz kopyadan daha iyidir. İşte bu tarım devriminin özüdür: daha çok sayıda insanı daha kötü koşullar altında da olsa hayatta tutmak." Homo Sapiens -Yuval Noah Harari
"bunların hepsinin saçmalık olduğunu düşünüyorsun değil mi ? sana yalan söylediğimi sanıyorsun." bir adim geri attim. "bu bir hataydı. hepsi hataydı. "
"Dünya, senin benlik durumlarınınmükemmel göstergesidir. dunya, sen boyle oldugundan bu haldedır;, yoksa sen dunya öyle olduğundan böyle değilsin."

(bkz: tanrılarokulu)
/ 2