bulgur palas

bulgur palas - tivorrowland-lB0KC

--- spoiler ---
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada "İstanbul’un yedinci tepesi artık İstanbulluların" ifadelerini kullandı. İmamoğlu'nun, Twitter hesabından yaptığı paylaşım şöyle:

''İstanbul’un yedinci tepesi artık İstanbulluların Tarihi yarımadanın 7. tepesinde yer alan, yıllardır kaderine terk edilmiş Bulgur Palas’ı İBB olarak satın aldık. Şimdi bu tarihi yapıyı tüm İstanbulluların kullanacağı bir kültür mekanına dönüştüreceğiz. Şehrimize hayırlı olsun.''
--- spoiler ---


Mimari açıdan sürprizlere gebe olan İstanbul’daki en ilginç yapılardan biri de Bulgur Palas’tır. Cerrah Paşa camii ve Arkadius sütunu yakınlarında bulunan Bulgur Palas, ismini I. Dünya Savaşı’nın karaborsa günlerinden alır.

Bu dönemde İttihat Terakki Cemiyeti’nden Bolu mebusu olan Mehmed Habib Bey, bulgur karaborsası yapmış ve bu sayede elde ettiği para ile halk arasında biraz da ironik biçimde “Bulgur Palas” olarak anılan yapıyı inşa ettirmişti. Bulgur Palas biraz da bunun etkisiyle çevre halkının pek sempati duymadığı bir bina olarak tanınmış. Hakkında çeşitli hikayeler uydurulmuş. Perili bir yapı olduğundan dem vurulmuş. Yine zevkperest Habib Bey’in köşkün güney tarafından Marmara Denizi’ne kadar olan sahada bir kanal açtırmayı tasarladığı, böylelikle de köşküne deniz yolu ile de ulaşmayı amaçladığı söylenmiş. Son rivayet her ne kadar uçuk kaçık olsa da, yeri gelmişken hemen belirtelim ki Heybeliada’da da benzer bir hikaye anlatılır. Mısır’daki hidiv ailesinden gelen Abbas Halim Paşa’nın adadaki köşküne benzer bir kanal açtırmayı planladığı söylenir durur.

Yapı son derece ilginç bir mimariye sahip olup üç tam kat ile bir yarım kattan oluşur. Milli mimari akımının etkisinin hissedildiği binanın ana gövdesi, sıvasız kırmızı kiremitten yapılmış ve sadece kulelerin olduğu kısım sıvanmıştır. Tepedeki kubbeli çatının etrafını ise korkuluksuz bir çıkmanın dolaştığını, hayatının bir kısmını bu binada geçiren Emine Erdem’in anılarından öğreniyoruz. Yazar, çatının manzarasını şu ifadelerle dile getirir:

“Marmara Denizi’ni Kızkulesi’ne Adalar’a, Anadolu yakasına, bulutsuz havalarda belki Yalova’ya kadar en güzel buradan görebilirdi insan. İstanbul’u tepeden, göz alabildiğine uzaklara dek buradan seyretmek mümkündü. Burada insan kendini gökyüzüne en yakın hisseder, düşlerinde rüzgara kapılıp gidebilirdi.”

Yapının etrafı son derece yüksek duvarlarla çevrilidir. Bulgur Palas’ın çevresi sonradan pek çok yapı ile dolmuş olduğundan, bugün binadan fotoğraf almak oldukça zorlaşmıştır. Bunun için, ya Cerrah Paşa camiinin minaresine çıkmanız ya da çevre evlerin terasında n binayı görüntülemeniz gerekmektedir.

Gelgelelim doğru yoldan kazanılmayan paranın acısı kısa sürede çıkmış olacak ki Mehmet Habib Bey, işlerinin bozulması sonrasında yapıyı elden çıkarmak zorunda kalmış. Yapı 1921 yılında Osmanlı bankasına ipoteklenir. İnşaatı tam olarak bitmediği halde, bankanın mimarı Mongeri tarafından 250 bin lira ipotek bedeli biçilir. Sonrasında ise yapı, 1926 yılında Osmanlı bankasına kalmıştır.

Bulgur Palas ilerleyen yıllarda hem evrak deposu, hem kanaryahane ve hem de Osmanlı bankası çalışanları için konut vazifesi yapmıştır. Bu özellikleri içinde en ilgi çekeni herhalde ikincisi olsa gerek. Zira binanın alt katında bir oda kanaryalara ayrılmıştı. Yüzlerce kanarya, muhtemelen Osmanlı bankasının şubelerinde kullanılmak üzere bu binada yetiştiriliyordu. Bulgur Palas’ın tam ortasında da bir havuz bulunuyordu. Banka çalışanlarının oturduğu zamanlarda bu havuzlarda rengarenk balıklar yüzmekteydi. Yapı içinde üç daire, çalışanlar ve ailelerinin ikametine tahsis edilmişti. 1955 yılına gelindiğinde Bulgur Palas’ta bir bekçinin yanısıra, biri Bulgaristan göçmeni, diğeri ise Doğu Anadolu’dan gelen iki ailenin yanısıra, İtalyan ve Rum kökenli bir karı-koca ikamet etmekteydi. Bulgar Palas, hem Osmanlı bankasının malı olması hem de içinde gayrimüslim bir çifti barındırması nedeniyle ne yazık ki 6-7 Eylül olayları sırasında yağmacıların hedefi olmuş, yüksek duvarları yapıyı nispeten korumuştu.

Kiremit renkli bu yapı günümüzde Osmanlı bankasının arşivi olarak hizmet vermektedir. Söz konusu arşiv, ülkemizin en önemli kurumsal arşivlerinden birini oluşturmaktadır. Kaba tasnifi 1994’de tamamlanan arşiv, bankanın 1856’da başlayan tarihinin yanı sıra İstanbul merkezli olarak Osmanlı imparatorluk tarihine de ışık tutuyor. Ancak arşivin asıl sistemli bir hale getirilmesi 1892’de Voyvoda caddesindeki genel müdürlük binasına taşınılması ile başlamıştır. Bugün banka arşivinden hareketle ülkemizin bankacılık, hukuk, sosyal yaşam alanlarına dair önemli verilere ulaşılabilmektedir.

Bulgur Palas’a bugün Cerrahpaşa semtinde, Canbaziye Camisinden aşağıya doğru inen Kargı sokağıdan ulaşılıyor. Bu yolun biraz altında, yapının abidevi giriş kapısı bulunuyor. Ancak hemen belirtelim ki söz konusu kapı günümüzde kullanılmıyor. Yapının girişi, yaklaşık 70 metre kadar daha aşağıda bulunan yeni bir kapıdan sağlanıyor. Bu kapının üzerinde de “Osmanlı Bankasının Arşiv girişidir, park yapılmaz” yazısı açıkça okunuyor. Orjinal mimarisi ile varlığını bir asırdan beri devam ettiren Bulgur Palas, hem mimari üslubu hem de içinde barındırdığı arşiv ile ülke tarihimize ışık tutan yapılardan biri olmaya devam ediyor.

Kaynak: Önder Kaya Gezgin Dergisi 48. sayı(Şubat,2011)
garanti bankası* tarafından 30 milyon tl'ye satışa çıkarıldığı haberini okumuştum, belediye'nin alması çok iyi oldu. böyle tarihi binaların kamuda kalması gerekliliğini savunanlardanım.
unutulmuş istanbul değerlerinden biridir. umarım hak ettiği değere kavuşur belediye vesilesiyle.