acı

Çatı katına kaldırılsa çatı katını yakan, dam akınca oradaki varlığı hatırlanan ateş.

İnsan ne yapacağını, nereye saklayacağını, nasıl yok edeceğini şaşırır.
Beyninde, yüreğindedir. Vücudun her yerini sarar bir anda.
Bazen inme indirir bam diye.
Bazen kendini göstermez, yavaş yavaş kemirir verem eder.
hücrelere kadar işleyip kanser ettiği de olur.

Unutulur, görmezden gelinir, kaçılır, inkar edilir. Fakat zamanı gelince insanın karşısına çıkıverir. Varlığını hatırlatır, insan acizdir hatırlamaz bile bazen. İlaç alır.

Çok güzel bir kitap okur mesela, kalamaz orada. Kitap üzerine oturup düşünemez. Kitabın etkisi kitap kapandığı an uçar gider.

En sevdiği şeyse okumak, inkar ettiği acılarla kendine bir refleks edinmiş olan beyin, onu da unutturur. O duyguları da söndürür.
Sevdiğim kızı gösterdiğim her arkadaşımın bence o melek yüzlü bir kaşar demesi
acının tam olarak bir tarifi yoktur. boğazınızda yutkunurken hissettiğiniz yumrudur, gözyaşlarınızdan önünüzü göremeyecek duruma gelip de ağlamamak için kendinizi zorladığınızda hissettiğiniz burundaki sızlama hissidir. bunlar bana göre acının tanımı olabilir ama herkesin acıyı yaşamak şekli de acıyı tanımlama şekli de farklıdır. acıyla baş ediş şeklimiz de öyle. ama şunu söyleyebilirim ki acıdan ne kadar kaçarsanız, yok sayarsanız, kabullenmezseniz acı daha da büyür ve daha da güçlenerek gelir.
Yutkunamamaktır. Sarsıcı ve dönüştürücü yanı olan güçlü bir histir. Bir diktatör kadar baskıcıdır bu hissiyat. Dediğim dedikliğiyle insanı köşeye sıkıştırıp, kaçmasına engel olur. Prangalarla sizi en karanlık zindanlarına atar. o zindandan kurtulmak için çırpındığınız her an ruhunuzu kaynar sularla haşlar. İtaatsizliğe hiç tahammülü yoktur bu diktatörün. Onun gücünü kabullenmeniz gerekir. Kabullen ve acının seni dönüştürmeseni izin ver. Çünkü tek kurtuluşun bu.